Bölünen bir millet, nasıl uyutulur?
Kamuoyunu yönlendirmenin, hatta halkı uyutmanın bir yöntemi de yapılan gayrımilli işleri milli gibi gösterecek kavram seçimleridir.
Mesela “Ulusal Program” adı verilmiş bir belgenin AB’ye sunulması, aslında bu yapılanmanın hukukuna teslim olma şartlarının kabulü anlamını taşır. Ama “ulusal” kelimesi ile bu teslimiyetçilik örtülmeye çalışılmaktadır!
“Ulusal Program” ın ulusal niteliği bulunduğunu söylemek, insanları aptal yerine koymak anlamını taşır. Kendi ulusal egemenliğini, daha üstün bir mevkideki organizasyona; “Yeni Roma” ya devretmenin adımlarına nasıl ulusal denilebilir? Ulusu etnik ve dini temelde farklı gören, Katılım Ortaklığı Belgesi’ne cevaben, AB Genel Sekreterliği gibi uydurma bir grup tarafından hazırlanan programa nasıl ulusal denilebilir? Ama tam bir isim sahtekârlığı ile ve medya sayesinde bu da yapılabildi.
***
Son günlerde yapılan yönlendirme ise Tayyip Erdoğan’ın “Kürt açılımı” nın tepki gördüğünü fark ederek, yaptığı işe “Milli Birlik Projesi” demesidir.
“Kürt açılımı” nın etnik bir proje olması sebebiyle, milletin etnik gerekçelerle bölünmesi anlamına geldiğini herkes görüyor. Bu gerçeği gördüğü halde, hala kardeşlikten dem vuranlar, Türk Milleti’nin egemenlik hakkına son vermek isteyenlerdir.
Tayyip Erdoğan, muhalefetten, özellikle MHP’den kendisine yöneltilen “bölücülük” ve “vatana ihanet” ithamlarının geçerli olmadığını, üniter devlet zemininde hareket edeceklerini, uyguladıkları projenin bir devlet projesi olduğunu, özetle Genelkurmay’ın arkalarında olduğu mesajını veriyor.
Yoksa kendilerine İnternet muhtırası verilirken de Genelkurmay Başkanı arkalarında mıydı?
Öyle ya, ulusal yapıyı yok edecek AB projelerine uyum kanunu çıkarmanın adına “Ulusal Program” diyenler veya bu isimlendirmeyi kabul edenler, içinde “Kutlu Doğum Haftası” eleştirisi de bulunan ve sözde Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı’nı önlemek gayesi taşıyan muhtırayı vererek tam tersi sonuç almış olmadı mı? Yani halkın bu muhtıraya tepki göstererek ve “Dindar Cumhurbaşkanı” sloganına inanarak, seçimlerde AKP’ye yüzde 47 oy vermesini sağlamadı mı?
***
Yine başörtüsü veya türban meselesi Türk Milleti’ni uyutmak, hatta gözlerini bağlamak için kullanılırken defalarca uyarmadık mı; “Yapmayın, etmeyin, kaş yapayım derken göz çıkarıyorsunuz” demedik mi?
Uygulamaların ne sonuç vereceği bilindiği halde, kendi elleriyle, işbirlikçi bir iktidar oluşturdular. Başörtüsü sorunu yaratıp, onun içinden bir kahraman çıkardılar, güya yasakladılar, güya engellediler ama şartlar tamam olunca, yasakların da bir değeri kalmadı. Bu arada, milliyetçileri de işe yaramaz hale getirmeleri gerekiyordu ki, onu da ihmal etmediler.
***
Çekiç Güç, Özal tarafından Türkiye’ye davet edildiği sıralarda bugünkü fotoğrafı en az yüz defa kamuoyuna anlattığımız halde, basındaki etki ajanlarının bunları komplo teorisi olarak nitelemesi ve ABD’nin bölgede bir Kürt devleti istemediğini yazıp çizmesi, dolayısıyla Türk kamuoyunu uyutması da bu süreçte etkili oldu.
Şimdi Tayyip Erdoğan, Genelkurmay’ın tutumu konusunda “Esas olan Milli Güvenlik Kurulu’nda alınan kararlardır. Bu kararlardaki imzalardır” demiyor mu?
Yani daha sonra askerin yaptığı açıklamaları kamuoyunun uyutulması için yapıldığını ima etmiş olmuyor mu?