Bırakın bu kardeşlik edebiyatını!
Son zamanlarda yine bir kardeşlik edebiyatı aldı yürüdü. Ben bu edebiyatı “kardeşlik edebiyatına dayalı bölücü strateji” olarak görüyorum. Gerçekten kardeş olanlar, iki de bir “biz kardeşiz” demez. Kardeş iseler kardeş gibi davranırlar.
TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin de Söğüt Şenlikleri dolayısıyla Bilecik Valisine gönderdiği mesajda, “Söğüt’te doğan ve üç kıta üzerinde köklü bir medeniyet haline gelen Osmanlı Devleti’nde çeşitli din, dil ve ırktan toplumların yüzyıllar boyu huzur ve barış içerisinde yaşadığını” söyleyerek “Dünya tarihine damgasını vuran Osmanlı Devleti’nin bu başarısının altında Ertuğrul Gazi ve ondan sonra gelen devlet adamlarının tesis ettikleri kardeşlik duygusu ve hoşgörü anlayışı yatmaktadır” dedi.
Peki kılıcın hakkı ne olacak?
***
Yunanlılar, Bulgarlar, Sırplar, Ulahlar, Macarlar, Avusturyalılar, Almanlar, İtalyanlar, Araplar, İranlılar ve Ruslar içinde kardeşlik veya hoşgörü anlayışından dolayı Osmanlı’ya teslim olan var mıdır? Ermeniler ve Kürtlerin Osmanlı ile birlikteliği vardır ama o da iki tarafın çıkarlarına uyduğu içindir.
Osmanlı, Türklerin çoğuna da savaşla baş eğdirmiştir. Karamanoğulları ve diğer beyliklerin çoğu ile az mı savaş yaptılar. Karşılıklı olarak az mı Türk kanı döktüler? Timur İmparatorluğu, Akkoyunlular, Safaviler, Memlükler Türk devletleri değil miydi? Peki Osmanlı bunlarla kardeşlik ve hoşgörü anlayışı ile mi birlik kurdu?
Yahut onlar Osmanlı’ya niçin saldırdı? Hepsi zaten kardeşti üstelik; kardeşlik edebiyatı yapmaları da gerekmiyordu. Bırakın devletler arası savaşları, Celali isyanını bastıracağım diye Kuyucu Murat Paşa’nın öldürttüğü 40 bin kişi, Türk değil miydi?
Artık böyle uydurulmuş ezberleri bir kenara bırakmak gerekiyor. TBMM Başkanı seviyesinde bir kişi, bir söz söyledi mi, bu, kendi sözü olmalı, klişeleştirilmiş ama içi boş lafları taşımamalı.
***
Kardeşlik ve hoşgörü edebiyatı ile barış ve huzur içinde yaşayabilirsiniz ama bu dünyada değil! Bu dünyada mücadele esastır. Hz. Muhammed bile İslâm’ı tebliğ ettiği yıllarda üç savaş yaptı. Üstelik o savaşlarda baba ile oğul veya öz kardeşler birbirine kılıç çekti, birbirinin başını kesti. Dört halife döneminde de Arap orduları, Cebelitarık’tan Maveraünnehir’e uzanan bir cihan imparatorluğu kurdu. Daha yüz yıl dolmadan, Kuteybe, Semerkant, Buhara gibi şehirlerde Türkleri katletmeye başladı! Hangi kardeşlikten bahsediyorsunuz siz?
Büyük devlet kurmak için öncelikle şairin dediği gibi büyük kan gerekir. Kanında, genetik yapında o büyüklük bilinci varsa, Bilge Kağan gibi veya Cengiz Han gibi kısa bir süre içinde dört bir taraftaki milletleri, kendine tabi kılarsın, başlılara baş eğdirirsin, dizlilere diz çöktürürsün, gerisi hikayedir!
***
Bugün herkes kendi etnik kökenini, ABD ve AB kışkırtmaları ile, milletin karşısına çıkarmaya kalkışırsa, ülkede huzur kalmaz. Fakat herkes bilmelidir ki, başlılara baş eğdirilir, dizlilere diz çöktürülür. Başkaldıran Kayı boyundan gelse bile!
Başka çaresi yoktur.
Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyetini yeniden kuruluş felsefesi rayına sokmak için çalışalım. Bütün meselelerin çözümü buradadır.
Anadolu’da Türk Birliği’ni Fatih Sultan Mehmet sağlamıştır. Fatih’in yöntemi de “Başlılara baş eğdirmek, dizlilere diz çöktürmek” tir. Öyle, kardeşlik edebiyatı ile, taviz üzerine taviz vererek hiçbir yere varamazsınız.
Atatürk’ün yaptığı farklı mıdır? Anadolu’da milli mücadele sırasında çıkan iç isyanları, kardeşlik, hoşgörü ve vatandaşlık edebiyatı ile mi bastırmıştır, yoksa Çerkez Ethem ve Topal Osman kuvvetlerini üzerlerine sürerek mi? Ya Şeyh Sait isyanını nasıl bastırmıştır? Vatandaşlık söylemiyle mi?