Bir Ozan, dünyayı nasıl değiştirir?
Bir insan dünyayı değiştirebilir mi? Biyosferdeki değişimler, insanın kontrolünde değildir. Fakat siyasi veya sosyal düzen olarak dünyayı değiştiren insanlar bu işi nasıl başarmıştır? Bu işin sırrı nedir?
Hedefine odaklanmış insanda bir aura tabakası oluştuğunu, bu enerji veya ışığın yakın çevreden başlamak üzere, halkalar halinde herkesi etkileyebileceğini biliyorum! Yeter ki o insan hedefine inansın ve o hedef, kitleleri, ortak duygularından yakalayabilsin...
***
"İnsan enerjisi dünyayı değiştirir mi?" diye bilimsel araştırmalar da vardır. Rus fizikçi Konstantin Korotkov, "Biz, insan fikrinin maddi dünyanın bir parçası olduğunu ve bu fikirlerle bu maddi dünyaya etki edebileceğimiz düşüncesi üzerinde çalışıyoruz" diyordu. Korotkov'un da katkı sağladığı, bioelektrofotoğraf makinesi, insanın yaydığı enerji alanlarını fotoğrafla tespit ederek insanın etrafında ışık halinde görülmesini sağlıyor. Bilim adamları buna "aura" diyor.
***
Bütün bunlar nereden mi aklıma geldi? Türkiye'de Ozan Arif gibi, Doğu Türkistan'da Abdurehim Heyit gibi bazı gönül adamları vardır. Onlar gönüllerindeki aşka sıkı sıkıya bağlıdır. Bu aşk, onlara, olağanüstü bir enerji verir. Belki hepimiz, ilk aşık olduğumuzda bu enerjiyi duygu olarak hissetmişizdir. Fakat bu enerjinin, başka insanları etkileyebilmesi o aşka yoğunlaşmaya bağlıdır.
Dünyayı etkileyen, değiştiren insanlar, önce kendi davalarına bir iman derecesinde bağlanır, sonra onların takipçilerinde de aynı iman oluşur. Meydana çıkan enerji, iyi veya kötü kullanıma bağlı olarak mutlaka etkisini gösterir.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti varsa ve içeriden dışarıdan yıkılmaya çalışılıyor da hâlâ ayakta duruyorsa, bu, "Atatürk enerjisi" sayesindedir. Atatürk, Türklüğe olan aşkı ile etrafını etkiledi. Dünyayı değiştiren ilk hamlesini Çanakkale'de yaptı. Çanakkale direnişi Rusya'da rejimi değiştirdi ve Anadolu'nun paylaşılmasını durdurdu. Sonra da Kuvayı Milliye ile hedefine ulaştı. Onların hepsi, hedefe iman etmiş insanlardı.
***
Toplumun üzerine ölü toprağı serildiği zamanlar, işte bu aşık insanlar harekete geçer. Ama siyasetle, ama sanatla, ama askerlikle insanları sarsar, kendine getirir ve hedefe kilitler!
Yıllar önce Ozan Arif, Almanya'da "sürgün"deyken gazeteci Nazif Okumuş, bir taraftan Ozan'ın Konya'da süren davasını takip ettirdi, diğer taraftan kamuoyu oluşturmak için Ömer Lütfi Mete'den Tercüman gazetesi için bir dizi yazı hazırlamasını istedi. Dizi yazıyı sayfaya aktaranlardan biri olduğum için ayrıntılarını biliyorum. Yazı dizisi, ciddi bir tiraj artışı ve çok büyük bir etki sağlayınca uzatıldı. Bu hava içinde, dava beraat ile sonuçlandı ve Ozan, Türkiye'ye döndü. Fakat onun gönül verdiği ülkücü hareket, üzerinden 12 Eylül geçtiği için yorgundu, ümitsizdi... Alparslan Türkeş, hapisten yeni çıkmış, partiyi toparlamaya çalışıyordu. Nazif Okumuş, Ülkü Ocakları ile bir organizasyon yaptı. Ozan Arif, yurt çapında konserler verecekti. Yanına muhabir olarak Yusuf Bulut'u kattı. Her konser, gazetede (Ortadoğu'da) tam sayfa yayınlanıyordu. Başlangıçta küçük topluluklara hitap eden Ozan Arif'in yaydığı ışık stadyumlara sığmaz oldu! Türkeş, bu enerjiyi siyasi başarıya dönüştürdü ve üç hilalin yeniden Türkiye'nin gündemine müdahil olmasını sağladı. MHP'nin tekrar açılması ve büyümesi, bu ilk enerji sayesinde mümkün olabildi.
***
Ozan Arif, sonraki yıllarda o enerjinin Türkiye için doğru kullanılmadığını düşünerek yine aynı enerjiyle gidişata müdahil olmaya çalıştı. Fakat başlangıçtaki o pozitif enerji bu defa herkes tarafından hissedilmediği için kendisine negatif olarak döndü... Hastalığının asıl sebebi budur...
Hükmü tarih verecek. Allah rahmet eylesin...