Bir oturum da Doğu Türkistan'a

Tatildeki vekiller, çağrılarak Meclis’te Filistin oturumu yapıldı. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas yaptığı konuşmada, "Türkiye'nin verdiği desteğe" teşekkür etti.

Gerçekten de sivil toplum bakımından, desteği sokağa taşan belki de tek İslam ülkesi Türkiye. Diğer ülkelerdeki despot yönetimler buna meydan vermedikleri gibi kendileri de İsrail'i rahatsız edecek bir tepkide bulunmadılar.

Zaten Filistin diye bir dertleri olduğunu da sanmıyorum. Çoğu başından ABD'ye bağlı. Özgür davranabilme yeteneğini kaybetmişler. Tek hedefleri var; sonsuza kadar iktidarda kalmak. Bunda kabile asabiyesinden millet asabiyesine geçememenin de etkisi var. Araplar dışarıya karşı birlikte tepki gösterebilirken, kendi aralarında kabile rekabeti sürüyor. Onun için millî bir dava güdemiyor, Araplara yönelik saldırılara toplu tepkiler veremiyorlar.

Filistin için yapılan oturumun Filistin'e bir faydası olur mu? Olmasını diliyorum. Uluslararası ilişkilerde belirleyici olan güçtür. Ne kadar güçlüyseniz o kadar etkileyici olursunuz. İsrail'in anlayacağı dil bellidir. Ne yapıyorsa, sivilleri dışta tutarak aynısını İsrail'e yapmak. İsrail'in arkasındakiler kadar güçlü olmadıkça bu zulmü durdurmak çok zordur. Rica ve minnet ile zulüm engellenmez. Oturumun tek faydası, hiç bir şey yapmamaktan iyi olmasıdır, başka da bir anlamı yoktur.

Ancak Müslümanlık Arap'tan, zulüm Filistinlilere yapılanlardan ibaret değil. Kızıl Çin uzun zamandır soydaşlarımıza korkunç bir soykırım uyguluyor. Çocukları evlerinden alıyor, kamplara dolduruyor. Camileri kapatıyor. Aileleri ayırıyor. Biraz entelektüel birikimi olanları şu veya bu yolla kaybediyor. Dünya ve Türkiye bu zulmü seyrediyor. Daha da kötüsü her gün ayrı bir Çin firmasına ayrıcalık tanıyan yasalar çıkarılması. Çünkü hem iktidarın hem de bazı siyasal İslamcıların Müslümanlık çerçevesi Araplardan ibaret. Ötekileri görmüyorlar. Tıpkı Emevi kafası ile onları mevali olarak görüyorlar. Öyle olmasa Doğu Türkistanlılar da hatırlanır, onların acılarına da bir merhem sürülürdü. Müslümanlar eşitse Meclis Doğu Türkistanlılar için de bir oturum yapmalı, en azından soydaşlarımızın uğradığı zulüm uluslararası kamuoyunun gündemine sokulmalıdır.

//////////////////

Demokrasi ve milliyetçilik

+++++++++++++

Milliyetçilik, millete dayanır. Bu nedenle demokrattır, kişi veya zümre yönetimini kabul etmez. Demokrasi, zaten ulus-devletle birlikte gelişmiş, büyümüş, yayılmış bir yönetim şeklidir.

Millete dayanmak, ondan beslenmeyi, onu duyumsayarak hareket etmeyi gerektirir. Cari milliyetçiliğin daha büyük bir kitleyi kuşatamamasının arkasında, -demokratikleşememesi- onu temsil eden siyasi kadro ve kurumların -komitacılıktan- ve küçük küçük adamları putlaştırıp, bütün güç ve kudreti onda veya onlarda vehmetmekten kurtulmamalarından kaynaklanmaktadır. Bunda ideoloji ile adaleti karıştırmanın da etkisi vardır. Adalet bir ideoloji değildir, devletleri ayakta tutan ana kolondur.

Adaletin varlığı ve yaşaması o bilince sahip olmak ve ilgili, kurumların kararlarına uymakla mümkündür. Siyaset kurumunun aklına yatmayan yargı kararlarına uymadığı bir ülkede artık adaletten söz edilemez. Zira mahkeme kararlarından daha önemli olan, onların uygulanıp uygulanmadığıdır. Son yıllarda mahkeme kararlarının uygulanamaz hâle getirilmesi, hukuk devletinden kopuş anlamına gelmektedir.

Milliyetçilik, sadece vatan bekçiliği değildir, aynı zamanda hukuk devletine sahip çıkmak, kişi veya zümre devletine gidecek yolları tıkamaktır. Türkiye'nin kaderi de buna bağlıdır. Kendini demokratikleştiremeyen bir milliyetçilik ülke demokrasisini de koruyamaz. Millete dayanma iddiasında olanların, bir millete dayalı yönetim şekli olan demokrasiyi de koruyup kollaması gerekir.

Yazarın Diğer Yazıları