Bir iktidar, kendi bindiği dalı nasıl keser?
Emekli tümgeneral Ahmet Yavuz, "Işıklar kimin işine yaradı?" diye sordu ve takipçileri, genellikle "Anayasa Mahkemesi'ni kapatmak isteyenlerin işine yaradı" diye cevap verdi.
Genel kanaat o yönde… Danışıklı bir dövüş söz konusu!
Anayasa Mahkemesi'nin bütün üyelerini kendileri atadığı halde kararlarını tanımıyorlar! Devletin bu önemli kurumuna algı operasyonu ile kumpas kuruyorlar!
İktidarlarını sürdürebilmek için her yolu mübah görüyorlar. Yalnız, devlet erklerinden birinin yani yargının en üst organına kumpas kurmakla iktidar sürdürülemez ki!
Veya devletin bütün kurumlarını kullanarak diğer siyasi partilere operasyon yapmakla iktidar sürdürülemez ki?
***
İktidar partisinin çıkarlarını korumak adına öyle adımlar atılıyor ki devletin devlet olma niteliği kalmıyor. Meselâ "büyükşehirlere verilen otopark parası, bundan sonra ilçe belediyelerine verilsin" diye yasa hazırlıyorlar! Muhalefetin elindeki büyükşehir belediyeleri gelirlerini kaybetsin de hizmetleri aksatsın diye… Daha yasa çıkmadan, 30 yıldır büyük şehire ödenen otopark ücretini de tanımıyorlar. Vatandaşa geriye dönük olarak 30 yıllık borç çıkarıyorlar. Vatandaş, "Otopark olarak kullandığım hazine arazisinin vergisini 30 yıldır büyük şehire ödüyorum. 'Büyük şehire ödenecek' kuralını ben koymadım ki… Eğer bu ödeme yasal değilse, Maliye bu parayı büyükşehirden istesin. 30 yıldır ödediğim parayı benden nasıl tekrar istersiniz?" diye soruyor, dilekçesine cevap bile verilmiyor!
Sadece iktidar mı? Muhalefet de doğru bir çizgide yürümüyor! Devletin kurumları, resmi dili kullanır. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne ait kurumda bir tiyatro eserinin resmi dil dışında bir dille sahnelenmesi, yetki sınırını aşmaktır. Ülkenin tamamını ilgilendiren böyle konularda belediyelerin bir yetkisi yoktur.
Tabipler Birliği konusunda ise Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, "Ne zamandan beri terörle iç içe olanlar Tabipler Birliği gibi önemli bir kuruluşun başına geçebiliyor? Bunun adı terör örgütlerinin sivil toplum kuruluşlarına el koyması hadisesidir." dedi.
İyi de, terör örgütleriyle iç içe olmak suç değil midir? Terör örgütü ile birlikte hareket edenler, ülke içinde istedikleri kurumun yönetimini nasıl ele geçirebilir? Durum böyleyse bunda, yönetimi ele geçirilen kurumun ne suçu var? Yargı, bu konuya neden müdahale etmiyor da inisiyatifi yürütmeye bırakıyor? Yürütme, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının tümünü parçalara ayırsın da etkinliklerini azaltsın diye mi?
***
Bu tür oyunlar, ilkel kabile devletlerini yönetenlerin bile aklına gelmez, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni yöneten bir ekibin aklına nasıl geliyor, neden hukuk içinde hareket etmiyorlar?
Çünkü yeni bir devlet kurmak için eskisini yıkmak gerekir! Bu yapılanların başka bir anlamı yoktur.
Fakat kendi bindikleri dalı kestiklerinin farkında değiller. Hukuktan koptukça, meşruiyetlerinin de kalmayacağını göremiyorlar. Rahmi Turan'ın bir müzisyen arkadaşından naklen söylediği gibi "Mâşeri vicdan bunu kabul etmez."
***
Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Kemal Gözler, "Anayasa Mahkemesi, hukuk devletini, 1991 yılında, 'yönetilenlere en güçlü, en etkin ve en kapsamlı biçimde hukuksal güvencenin sağlanması, tüm devlet organlarının eylem ve işlemlerinin hukuka uygun olması' olarak tanımlamıştır." diyor.
Yani hukuk devleti, kendisini hukukla sınırlayan devlet demektir. Yasama, yürütme ve yargıyı ele geçirerek, hukukun genel ilkelerine aykırı yasalar çıkarmakla hukuk devletini çiğner, sıkıştığınız yerde de hukuku hiç tanımazsanız, kendinizi gayrimeşru hale getirirsiniz.
Ülkeyi iki kampa bölerek bunlardan birini meşru diğerini gayrimeşru ilan etmekle de ancak kendi iktidarınızın sonunu hazırlarsınız.