Bir garip üçleme: Parti-devlet-ümmet

Tek parti döneminde 'devletin partisi' vardı… Şimdi ise 'partinin devleti' var!.. Üstelik bu büyük dönüşümü ilkini en fazla eleştirenler becerdi!..

Bu yeni statü, taraftarlarca öylesine benimsendi ve -moda tabirle- öylesine içselleştirildi ki, partiyi eleştirmek 'devleti eleştirmek'le eş hâle getirildi!.. Hatta 'AK Parti iktidarını devirmeye çalışmak' gibi bir suç bile icat edildi!..

Partilerin ezici çoğunluğunun varlık gerekçesi, iktidardaki partiyi demokratik yoldan devirip, kendisini iktidara taşımakken, bu niyet çoğunlukla 'dış güçlerin operasyonu, komplo, tezgâh' gibi ithamlarla karşılaştı…

Oysa sıradan bir haktı 'demokratik yolda iktidar olmak' veya 'var olan iktidarı değiştirmeye çalışmak'… Bu düşünce ve eylemlerin mevcut iktidar mensuplarınca 'suçmuş' gibi sunulması ve bu tavrın taraftarlarda karşılık bulması, zihinlerde 'parti' ve 'devlet' kavramlarının bütünleşmiş olmasından kaynaklandı…

Şimdilik sadece hissedilebilen, 'adı konulmamış' bir statüydü bu… İşte bunun için seçimler 'savaş'a, seçim kaybetmek 'savaş kaybetme'ye dönüştü… Kazanıldığında bu bir zaferdi Bedir gibi, Hendek gibi!.. Kaybedildiğinde ise Uhud'du ve sorumlular Okçular Tepesi'ni boşaltanlardı!..

Bu saplantıya göre, 'diğer'lerinin hepsi ya 'düşman'dı ya da 'düşmanla işbirliği yapan'dı!.. Zira son seçimde Hz. Peygamber'in bile tartıya çıkarılması, 'ya onu, ya bunu tercih edeceksiniz' türünden bir propagandaya yeltenilmesi, işte bu psikolojinin sonucuydu…

Evet, parti devletti ve o devlet için de her yol, her yöntem, her taktik meşruydu!.. Çünkü 'harp hiledir' düsturu alabildiğine esnetilebilirdi, gerçek anlamının çok uzağında değerlendirilebilirdi!..

***

Partinin 'devlet'le eşitlenmesi yetmiyormuş gibi şimdi onun 'ümmet'in de temsilcisi olduğunu öğrenmiş olduk!.. 'Ümmet'in vücut bulmuş en üst tüzel kişiliği parti olmalı ki, ondan ayrıldığında 'ümmetten ayrılmış', 'ümmeti parçalamış' sayılıyorsunuz!..

Yukarıda vurgulamaya çalıştığım algı ve kavrama biçimine benzer bir durum burada ortaya çıkıyor ve şu soru mecburî hâle geliyor: Eğer bir parti 'ümmet'i temsil ediyorsa, diğer partilerin ve partililerin hukuktaki yeri nedir, hatta daha tehlikelisi, sizin özel fıkhınızdaki yeri nedir?

Münafık, müşrik, şuursuz, sapkın, mürted, fasık, zındık her neyse!.. Hangi gözle bakıyorsunuz siyasî rakiplerinize? Siz kendinizi 'kurtuluşa erenler'den sayıp diğerlerini zihninizde nasıl konumlandırıyorsunuz?

Diğer tüm partiler gibi kanunlar çerçevesinde kurulan ve o çerçevede kalması gereken bir partiye 'fırka-i naciye' muamelesi neyin nesidir?

Partiye böylesine olağanüstü ve tehlikeli anlam yüklemek, onun günahlarının dine mâl edileceğini, kitleleri dinden soğutabileceğini hiç hesaplamamak nasıl bir cesarettir?

***

'Ümmet'se mesele… Doğu Türkistan Türkleri bu ümmetin en çaresiz ve en zayıf olanları… Orantısız bir gücün baskısı ve zulüm altında feryat ediyorlar… Ama ümmetten tık yok!..

22 ülke ortak bildiriye imza atıyor, "Kitlesel gözaltıları durdurun, Uygurları serbest bırakın" diye… İçlerinde 'ümmete dahil' tek bir ülke yok!..

Bu durumda, ya zulüm altındaki Doğu Türkistan Türkleri ümmetten sayılmıyor ya da ümmetin diğer parçalarının aslında hangi ümmetten oldukları belli değil!..

'Bir tarağın dişleri olarak' tanımlananları, 'o tarağın diğer dişleri' değil de Japon dert edecek, İzlandalı dert edecek, Litvanyalı dert edecek, Avustralyalı dert edecek, Norveçli, Yeni Zelandalı dert edecek ama ümmetin pek umurunda olmayacak!..

Doğru Türkistanlıların dert edilmesi ve ümmetten sayılması için kendilerini partiye mi kaydetmemiz gerekiyor?

Yazarın Diğer Yazıları