Bir Cemil Çiçek var Cemil Çiçek’ten içeri!
İmralı müzakerelerinde Abdullah Öcalan’ın “Yeni Anayasa” nın vatandaşlık maddesini yazdırması ile birlikte, Cemil Çiçek’in 1993 yılında Turgut Özal’a sunduğu Güney Doğu raporunda, “Kürtlerin Türk olduğu tezi savunulmalıdır” görüşünü bildirdiği ortaya çıktı.
Çiçek’in Özal’a sunduğu raporda, ayrıca bölücülük hareketlerinin Ermeni devletinin yolunu açacağının halka anlatılmasını istediği anlaşıldı.
Bu gelişmeler, Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na temsilci veren CHP ve MHP ile birlikte komisyonun başı olarak “Yeni Anayasa” için olağanüstü faaliyet gösteren Cemil Çiçek’i ters köşeye yatırdı.
Bilindiği gibi Turgut Özal, Yıldırım Akbulut, Mesut Yılmaz, Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan hükümetlerinin değişmez Devlet Bakanı ve şimdiki TBMM Başkanı olan Cemil Çiçek’in 1993’te Turgut Özal’a raporunu sunmasından iki yıl önce, Refah Partisi İstanbul İl Başkanı olan Tayyip Erdoğan, Mehmet Metiner’e hazırlattığı Kürt raporunu, kendi imzası ile partisinin genel başkanı Necmettin Erbakan’a elden sunmuştu..
Erdoğan’ın 1991’deki Kürt raporu
Tayyip Erdoğan, o raporda, “Bu bir Kürt sorunudur, Bugün Doğu ve Güneydoğu olarak adlandırılan bölgeler, tarihin en eski devirlerinde ‘Kürdistan’olarak adlandırılan coğrafyanın içinde yer alan bölgelerdir. Kürtlerin konuştuğu dil olan Kürtçe, Türkçeyle ilgisi olmayan müstakil bir dildir. Kemalist devletin geleneksel zora ve silaha başvurma yöntemi artık iflas etmiştir. Kürtlerin büyük çoğunluğu Türklerle birlikte eşit ve gönüllü bir birliktelik oluşturmak istiyor. PKK ile sürdürülen geleneksel zora dayalı yöntemin başarısızlığa mahkûm olduğunun anlaşılması, Kürt sorununa ‘tam demokrasi’ ve ‘kültürel çoğulculuk’temelinde yaklaşmayı beraberinde getirmiştir” diyor ve önerilerini şöyle sıralıyordu.
* “Türkiye’de 75 yıldan beridir resmi ideolojinin Kürt meselesinde inkârcı, asimilasyoncu, baskıcı davrandığını açık seçik söylemeli ve resmi ideolojiyi yüksek sesle sorgulayabilmeliyiz.
* Türkiye’de Kürt kimliğinin tanınması ve Kürt kültürünün geliştirilmesi için engelleyici tüm yasaların kaldırılması Kürtlerin yaşadığı bölgelerde Kürtçenin öğrenilmesi ve öğretilmesi için yasal imkânların hazırlanması gerektiğini, bütün bu hakların Türkiye’de yaşayan diğer halklara da -Laz, Çerkez, Gürcü, Arap vs.- tanınması gerektiğini, bu çerçevede Türkiye’nin kültürel bir çoğulculuğa sahip olması gerektiğini savunmalıyız..
* Türkiye’de dileyen herkesin kendi ana dilinde eğitim-öğretim yapabilmesini, kitle iletişim araçlarından yararlanmasını savunmalıyız.
* Türkiye’de resmi ideolojisi ırkçı, asimilasyoncu ve baskıcı olmayan, Türkiye’de yaşayan herkesin eşit siyasal, sosyal ve kültürel haklar temelinde gönüllü bir birlikteliğini esas alan yeni bir hukuk devleti anlayışını ön plana çıkartmalıyız. Ülke bütünlüğünü bu gönüllü kardeşlik temelinde savunmalıyız.
* PKK terörünü kınadığımız kadar devlet terörünü de kınamalıyız. Devlet-PKK çatışmasında devletçi bir safta gözükmemek, devletin eleştiri üslubunu benimsememek için ‘Bölücü’, ‘Terörist’, ‘Ayrılıkçı’ vs.. gibi kelimeleri kullanmamalıyız.
* Her türlü ırkçılığa karşı çıktığımızı, Türk ırkçılığına da Kürt ırkçılığına da karşı çıktığımızı ilan etmeli ve bunu davranışlarımızla göstermeliyiz.”
Rapordan da anlaşıldığı gibi, Türk Milliyetçiliğini ve Kürt Milliyetçiliğini ayaklar altına almak söylemi, Mehmet Metiner’e aitti. Tayyip Erdoğan, 2013 yılı Şubat ayında işte bu söylemleri yeniden gündeme getiriyordu.
Cemil Çiçek’in Turgut Özal’a sunduğu Güneydoğu raporu
İmralı zabıtları ortaya çıkınca, Yeniçağ okuru İsmail Öztürk, kendi arşivinden bir gazete kupürü gönderdi. Öztürk, gönderdiği kupürde yer alan haberin, 2013 gündemi ile ilgisine dikkat çekiyordu.
Kupürde, 23 Kasım 1993 tarihli Zaman gazetesinin ’Politika’sayfasında yer alan “Turgut Özal’a sunulan Güneydoğu raporu” başlıklı haber vardı. Habere göre o tarihte eski Devlet Bakanı Cemil Çiçek, Turgut Özal’a bir Güneydoğu raporu sunmuştu. Çiçek, raporda güvenlik tedbirleri, halkla ilgili uygulamalar, devlet otoritesinin korunması ve kültür tedbirleri başlıkları altında önerilerini sıralıyordu.
Çiçek’in rapordaki bazı düşünce ve önerileri şöyleydi:
* “Koruculuk müessesesi bugün altın bir görünüm çizmektedir. Ancak aşiretlerin silahlandırılması da ileride Türkiye’ye büyük dertler açabilecektir.
* Bölgede halkın temel saiklerini (sadece devletten beklentilerini değil onları motive eden duyguları) iyi anladığımızı sanmıyorum. Devlet görüntüsü verilmemeli, mesela üniversitelerle anlaşarak ve bu heyetlerin içine çok iyi Kürtçe bilen, bölge kökenli ama ilmi objektiflere sahip bilim adamlarını da katarak kamuoyu araştırması türünde araştırmalar yaparak bu saikler ortaya çıkarılmalıdır.
* Bölge halkını tarihte ve günümüzde Türkiye’ye bağlayan olaylar ve kültür unsurları (şarkılar, türküler, folklor unsurları) özellikle ekrana getirilmelidir. Ermeni zulmüyle ilgili tarihi belgeseller ve konulu filmlerin gösterilmesi, Ermenilerin Doğu ve Güneydoğu’da giriştikleri katliamların ekrana getirilmesi, milli mücadelede aynı milletin çocukları olarak beraber nasıl çarpıştığımızın işlenmesi çok önemlidir.
* Milli birlik ve bütünlük inancının ülke çapında ve canlı bir şekilde yaygın olarak yeniden hissedilip yaşanması, bunun için İslam inancına bağlılığın müşterek yaşanmış tarihle kıvanç duyma ve milli kültürün paylaşma duygularının manevi bağlarla takviyesi, İslamiyet’in birleştirici, devlete bağlılığı emredici, kardeşliği güçlendirici hükümlerini her vasıtayla devamlı anlatmak, telkin etmek çok özel önem arz etmektedir.. Bu sebeple başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere ilgili kuruluş ve kişilerin bu yönde eğitilmeleri ve yönlendirilmeleri çok önemli gözükmektedir.
* Yayınlar, önemli bilim ve kültür adamlarının danışmanlığında oluşturulmalı ve hazırlanmalıdır. TRT’nin şimdiye kadar bu konularla ilgili geliştirebildiği bir politika ne yazık ki mevcut değildir. TRT bu alandaki sorumluluğunu yetkililerin demeç ve açıklamalarını haberlerde vererek telafi ettiği kanaatindedir. Halbuki Doğulu sayılan bilim ve fikir adamları, sanatçılar, sermayedarlar, din adamları, TRT programlarında birer vesile icat edilerek konu hakkında zaman zaman veya sık sık konuşturulmalı, bölücülük hareketinin sonuç vermeyeceği, bunun mutasavver bir Ermeni devletinin kurulmasına zemin hazırlayacağı, terör eylemlerinin emperyalist emellere hizmet ettiği temalarını değişik açılardan işlemeleri gerekmektedir.
* Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Kürtçeden başka, Türk tarih ve folklorunu incelemeli, Türkiye’de ve Kırgızistan’da mevcut folklorlarla ortak noktaları, ortak töreleri, ortak değerleri sistematik halde ortayla çıkarmalıdır. Bunlar ileride hem Kürtçe ve Türkçe ilmi eserler olarak yayınlanabilir hem de daha önemlisi yarın deri-gazete türünde Kürtçe yayınların yönlendirilmesi için malzeme hazırlanmış olur. TV dizileri yapılarak bu malzeme ’Kürt’ler de Türk’tür’tezinin dayanakları olarak sergilenir.”
Müftü ve Zühtü meselesi!
Görüldüğü gibi Cemil Çiçek, Özal’a sunduğu raporda, “Kürtler de Türk’tür” tezinin savunulmasını, bölücülük hareketlerinin Ermeni devletinin yolunu açacağının halka anlatılmasını, TRT’de Ermeni zulmüyle ilgili tarihi belgeseller ve konulu filmlerin gösterilmesini, Ermenilerin Doğu ve Güneydoğu’da giriştikleri katliamların ekrana getirilmesini istemektedir.
Yine Cemil Çiçek, 19 Aralık 1992 tarihinde Ankara’da Türkiye Gönüllü Kültür Teşekkülleri’nin, “Türkiye’nin Milli Bütünlüğü ve Güvenliği” konulu toplantısında, Türk Cumhuriyetleri temsilcilerinin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla Ankara’ya gelişlerinde yapılan şampanyalı kutlamayı, “Yüzde 99,9’unun Müslüman olduğu bir ülkede, bu zihniyetle birlik ve beraberlik nasıl sağlanacak? Demiri çürüten pasıdır. Camide gördüğünüz müftüye değil, meyhanede gördüğünüz Zühtü’ye itibar ederseniz birlik ve bütünlük nasıl temin edilecek” diye sorarak birliğin İslam dini ile sağlanabileceği mesajını vermişti.
Tayyip Erdoğan, başından beri PKK talebi olarak ileri sürülen önerileri Mehmet Metiner’in kaleminden kendi önerisi olarak Necmettin Erbakan’a sunarken Cemil Çiçek, devletin o zamanki resmi tutumunu temsil ediyordu. Daha sonraki yıllarda ikisini birleştiren anlayış, birlik ve bütünlüğün İslam kardeşliği ile sağlanacağı hususuydu. Veya devlet, politika değiştirmişti!
Abdullah Öcalan ise İmralı’da BDP’li milletvekili konuklarına “Bu bir rejim değişikliği olacak” dedikten sonra MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 5 Mart 2013 günü yaptığı konuşmada; “Görüldüğü kadarıyla AKP, PKK ile anayasa yapmak amacıyla kolları sıvamıştır. Acaba TBMM Başkanı Sayın Cemil Çiçek bunlara ne diyecektir” diye sordu.
Komisyonda; “Figüran mı olduk” tartışması
Bu arada TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu bünyesindeki Yazım Komisyonu, 5 Mart 2013 günü BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder başkanlığında yaptığı toplantıda CHP Konya Milletvekili Attila Kart, İmralı’daki görüşmelerin Anayasa çalışmalarının içeriğini ve takvimini yönlendireceğini ifade ederek, “Biz burada bir figür olmayız, olamayız” dedi.
Cemil Çiçek ise aynı gün yaptığı açıklamada, “Anayasa’daki 17 değişiklikle demokrasinin de sistemin de rejimin de GDO’su bozuldu. GDO’su bozuk bir demokrasiyle Türkiye yoluna nasıl devam eder, işte edemiyor, her gün uğraşıyoruz” diye konuştu
Oysa GDO demek, genetiği değiştirilmiş organizma demekti. Cemil Çiçek’in öncüsü olduğu Yeni Anayasa girişimi ile Türkiye’nin ve Türk Milleti’nin genetiği değiştirilmek isteniyordu. Üstelik Cemil Çiçek, 1993 yılında, Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a sunduğu Güneydoğu raporunda, mevcut rejimi savunuyor, “Kürtler Türk’tür” tezini işliyordu. Cemil Çiçek’in savunduğu Yeni Anayasa ise Türk kimliğini Anayasa’dan çıkarmak suretiyle rejimi değiştiriyordu..
CHP ve MHP ne diyordu?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise 2012 Mart ayında “Siyaset Meydanı” programında Ali Kırca’nın “Yeni Anayasa’da kimlik konusunun nasıl düzenlenmesini öngörüyorsunuz” sorusu üzerine, anayasada etnik kimlik tanımı yapılmaması gerektiğini, üst kimlik olarak “Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı” tanımının yapılmasının uygun olacağını söyleyecekti.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de TBMM’nin özel oturumunda yaptığı konuşmada “TBMM’nin değerli başkanının; kararlı, samimi ve gayretli çalışmalarıyla yürüyen Anayasa Uzlaşma Komisyonu, temsil edilen partilerin oy oranlarına bakılmaksızın verilecek katkı ve çabayla amacına ulaşmalıdır” diyordu.
Cemil Çiçek, “Yeni Anayasa” için çırpınıyor, internet sitesi kuruyor, yurt çapında toplantılar düzenliyordu.
Son gelinen noktada; Abdullah Öcalan’ın mektubunu alan Kandil’deki teröristlerin başı Murat Karayılan, “Sonuç bizim istediğimiz gibi olmazsa savaşa hazırız” diyor, Türk devletini diz çökmeye davet ediyordu.