Bir ayrımcılık hikâyesi: Sözleşmeli öğretmenler
Devlet dediğiniz müessese, bir meseleyi çözeyim derken, bir başka meseleye kapı aralamaz... Herhangi bir adımı atarken 'öngörmek' mecburiyetindedir... Yeni yaralar açmak ve açılan bu yeni yara karşısında ilgisiz kalmak devleti yönetenlerin işi olamaz...
'Sözleşmeli öğretmenlik' meselesi bunlardan birisi... Doğu ve güneydoğudaki öğretmen açığına çözüm bulmak amacıyla sözleşmeli öğretmenlik uygulaması çare olarak görüldü... Kadrolu öğretmenlerin yasal süre dolar dolmaz tayin istemesi öğretmen açığına yol açıyordu... Bakanlık, 'hem öğretmenlerin bölgede kalacağı süreyi uzatmak hem de kaliteyi artırmak' gerekçesiyle bu formülü hayata geçirdi...
Atama bekleyen çaresiz adaylar için başkaca bir çıkış yoktu... Sendikaların da haklı olarak isyan edeceği şekilde 'insan haklarına aykırı' bir durum oluştu... Çaresizliği istismar edilen bu insanlar bir anlamda ayrımcılığın ortasında kaldılar...
En büyük sorunları 4+2 yıl tayin isteyememeleri... Eş ve özür durumundan tayin hakları da yok... Evli olanlar, evlerinden ve ailelerinden uzakta yılları geçirmek mecburiyetindeler... Gittikleri yerde evlenmeyenler için ise yuva kurma yaşı 30'ları geçmek durumunda...
***
Sözleşmeli öğretmenler, Emekli Sandığı'na değil SGK'ya bağlı çalışıyorlar... Evlilik ve ölüm izinleri 3 gün... Babalık izni 2 gün... Bir yılda 30 gün rapor hakları var... Kesinti yapıldığı için ek ders ücretleri daha düşük... Kıdem ve kademe ilerlemeyle ilgili net bir bilgileri yok... Hesaplamalar ancak ilk 4 yılın sonunda yapılacak...
***
Evli olanlar için drama dönüşen bu uygulama elbette zorla değil rızayla gerçekleşiyor... İyi de bu mesleğe kavuşabilmek için yıllarını vermiş öğretmen adaylarının çaresizliğini bu şekilde istismar etmek ve 'her türlü şarta rıza göstermeye mecbur' gibi görmek sorumluluk sahibi sosyal devletin işi olabilir mi?
Sözleşmenin her yıl yenilenecek olması ayrı bir sorun... Bu apaçık saçmalık, hem sözleşmeli öğretmen açısından huzursuzluk kaynağı, hem de kimi cahil ve görgüsüz yöneticiler açısından baskı unsuru... İyi niyetli, hâlden anlayan yöneticileri istisna tutalım, bu uygulama sözleşmeli öğretmeni 'görevi dışındaki işlere de koşturmaya zorlayabilecek', 'sözleşmesi yenilenmeme' tehdidi altındaki öğretmeni 'itiraz edemez' pozisyonda değerlendirebilecek türden...
Bu anlamda o kadar şikâyet geliyor ki, sırf sözleşmeli diye, başka işlere koşturulmaya çalışılan, başkasının dersine girmesi istenen, kimi zaman öğretmen odasında bile ayrımcılığa uğrayan sözleşmeli öğretmenler söz konusu...
***
Hiçbir meslek grubunun olamayacağı gibi sözleşmeli öğretmenlerin de bu ülkenin ve eğitim sisteminin âdeta Zencileri gibi muamele görmesi, ayrımcılığa maruz kalması kabul edilemez...
Doğu ve batıda öğretmenlerin ortalama kalma süresi hesaplandığında devletin bir tedbir arayışı içinde olması normal... Ama bu ilgili Bakan'ın "Ya eşini ya işini tercih edeceksin" boşboğazlığıyla halledilebilecek basitlikte olamaz...
Eş ve özür durumundan tayin isteme süreleri daha makul hâle getirilebilir... Teşvik edici olması bakımından özlük hakları çok daha iyi duruma taşınabilir, diğer öğretmenlerle birlikte... Tıpkı sağlık alanında olduğu gibi millî eğitimde de benzer uygulama hayata geçirilerek, zorunlu hizmet bölgelerinde ilâve ödemelerle mağduriyetler biraz daha giderilebilir...
***
Sözleşmeli öğretmenliğe başvuranlar, bir anlamda alternatifi olmayanlar... Daha iyi bir imkânı bırakıp, doğu ve güneydoğuda -üstelik sözleşmeli- olarak çalışmak istemez büyük çoğunluk... İçinde bulundukları şartlar onları bu tercihe mecbur etti diye ayrımcılığa uğramaları ne adalete sığar, ne insanlığa...
Devlet, doğu ve güneydoğuda öğretmeni tutmanın yollarını bulmalı ve formüller geliştirmeli midir? Tabii ki evet... Ama bunu yaparken hem adil olmalı, hem bir yaraya çözüm ararken, yeni sosyal yaralara yol açmamalı...
Sözleşmeli öğretmenlik uygulaması bu haliyle yeni sorunlar üretiyor... Ne teşvik edici özelliği var ne de sözleşmeli öğretmeni motive edici... Millî eğitim bürokrasisi sadece sayılarla düşünüyor, kapatılan açık rakamlarıyla ilgileniyor... İşin sosyal ve manevi boyutunu pek hesaplamıyor ne yazık ki...