Bir Alman vatandaşı ve Meriç kıyısında üç ceset
Meriç'te boğulan bir anne ve iki yavrusu haberiyle, devleti yönetenlerce 'terörist ve ajan' olarak ilân edilmiş Deniz Yücel'in tahliye haberini yan yana koyarak sormak gerekiyor: Adalet böyle mi tesis edilecek?
Birisinin arkasında Alman devleti var; söke söke aldılar vatandaşlarını... Özel uçakla götürdüler Almanya'ya... Meriç'te boğulan çocuklar ise tabutla döndüler memleketlerine...
Bu nasıl bir çarpıklıktır... FETÖ denilen örgütün neredeyse bütün üst düzeyi 15 Temmuz'dan önce yurt dışına kaçtı ve melanetlerini çok rahat bir şekilde oradan sürdürürken, yurt içinde ilişki geçmişi ve malı mülkü yerinde istisnalar, devletin televizyonunu çiftliğe çeviren genel müdürler, bazı valiler ve damatlar vs. diğerlerine oranla pek şanslıyken, nehir kıyısına çocuk cesedi vurmasını hiçbir vicdan izah edemez...
'Terörist ve ajan' Deniz Yücel diyor ki "Elimdeki kâğıtta tutukluluk hâlim devam ediyor ama ben tahliye edildim..." Daha düne kadar onun hakkında yöneticilerimizin sözlerini duyunca "Yasalarımızda idam olsaydı, herhalde idam edilirdi" diyebileceğimiz birisiyken bir günde salıverildi!.. Diğer yanda ise tam bir kafa karışıklığı var... ByLock'la ilgili gerçekler ortaya çıktıkça, araya nasıl masumların karıştığı, birçok hayatın telafi edilemez bir şekilde karardığı anlaşılıyor...
En kötüsü ise çocukların, yani ne olursa olsun masumların bedel ödemek zorunda kalması... Anne-baba suçlu da olabilir, suçsuz da... Devlet, buradan yeni bir sosyal yara çıkmaması için akıllı davranmak ve tedbir geliştirmek durumunda...
Geçen Kasım ayında, yine FETÖ soruşturması geçiren bir ailenin kaçak yollardan yurt dışına çıkmak isterken botlarının batması ve üçü çocuk beş kişinin boğulması haberi vardı... O zaman da altına çizmiştim: "Üç masum çocuk... Dinen de masum, hukuken de... Ailesinin işlediği veya işlediği iddia edilen suçun bedelini Ege'nin soğuk sularında boğulup, cesetleri kıyıya vurularak ödeyen üç masum... Nereden bakılırsa bakılsın, trajedi..."
Birçok problemle aynı anda boğuşmak zorunda kalan devletimizin sağlığı için bıkmadan usanmadan ikazlarımızı tekrar edelim:
"Hâlen devam eden 'FETÖ'yle mücadele' yöntemindeki aksaklıklar, zaten var olan sosyal yaralara bir yenisini daha ekliyor... Krem tabakası yurt dışında, dün bunları ve faaliyetlerini öve öve bitiremeyenler, kamuda yollarını açanlar hâlâ siyasetin köşe başlarında ama 'dinî bağlılık' veya 'sempatizanlık' düzeyinde olanlar, hatta sempatizan olmadığı hâlde sahte ihbarlarla hayatları karartılanlar ve mesleklerinden ihraç edilenler cezaevlerinde!..
Eylül 2016'da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "At izi it izine karıştı" sözü, devletin aklının bu çarpıklığa müdahale edeceğini düşündürmüştü ama gelişmelere bakıldığında pek de gerçekleşmediği görülüyor... Milyonları ilgilendiren bir dram Anadolu'nun her köşesine yayılmış durumda..."
Ülkeyi yönetenler kabul etmeli ki, bir yığın yanlışlar sonucu bu noktaya gelindi... Bu yanlışların en büyük müsebbipleri de zeki çocukları devletin gözü önünde, hatta çoğu zaman yöneticilerin teşvikiyle devşirilen gariban aileler veya anne babasıyla kaçmak zorunda kalırken Ege'de cansız bedenleri kıyılara vuran çocuklar değil...
"Bugün suçlamada delil olarak kullanılan Bank Asya'nın açılış kurdelelerini devleti yönetenler kesti... Zaman gazetesinin kuruluş yıldönümlerinde pastayı kesenler de, Türkçe Olimpiyatları'nda raconu kesenler de onlardı... Okullara ruhsat verenler ve son ana kadar açık tutanlar da başkaları değildi... Bunlar suçsa, topluma 'rol modellik' yapanlar, şimdi günahı başkalarından nasıl çıkarmaya çalışabilirler?"
"Daha önce de önermiştik: Devleti yönetenlerin 17/25 Aralık'ı 'ayıkma' tarihi olarak seçmesi subjektif bir değerlendirmedir, kişiden kişiye değişebilir... Kimine göre bu tarih daha öncedir, kimine göre de 15 Temmuz darbe gecesidir... Devlet, tehlikeyi 15 Temmuz akşamı görenlere, ona bir başkasının 'sezgi tarihi'ni niye baz almadığını sormak yerine, bunu fırsat bilerek vatandaşını kurtarmanın ve onun ülkeye kazandırmanın yolunu bulmalıdır...
15 Temmuz darbe girişimine hazırlık ve uygulama safhasında kim bulunmuşsa bunu hesabını vermelidir ve zaten devlet bunu yapıyor... 'Darbe teşebbüsü' bu işin en büyük kriteri sayılmalı... 15 Temmuz'dan sonra da ilişki ve sadakat sürdürmek isteyenlere karşı devlet her türlü emniyet ve istihbarat tedbirlerini almalı, buna karşılık ailelerle birlikte milyonlarla ifade edilebilecek pişmanlık içindeki bir kitleyi rehabilite ederek sistemin içinde tutmalıdır..."