Bilmiyoruz saklıyorlar!
1876’da ilk anayasa ilân edildiği zaman tarihçi Abdurrahman Şeref Bey, Türkiye’nin kısa zamanda İngiltere gibi olacağı kanaatindedir.
Tıpkı II. Meşrutiyet öncesindeki aydınların beklentileri gibi. Siyasî Anılar’ında Hüseyin Cahit Yalçın, “Meşrutiyet olsa, şu yönetim yıkılsa, hürriyet gelse her şey düzelecektir” demektedir.
Peki, gerçek nedir?
Gerçeği ne 1876’daki anayasacılar ne II. Meşrutiyetçiler bilmemektedir. Nitekim Şevket Süreyya Aydemir, “Suyu Arayan Adam” isimli kitabında, Moskova’da karşılaştığı, İttihatçıların önemli isimlerinden, Dr.Nazım Bey’e, “1908 inkılâbından önce Türkiye’nin istikbâli için ne düşündürdünüz” diye sorar. Aldığı cevap şudur: “Biz, 1876 Mithat Paşa Kanuni Esasisi’nin iadesini istiyorduk”. Aydemir’in “Bu Kanuni Esasi’nin ana hatları neydi” sorusuna ise, “Vallahi doğrusunu isterseniz ben bu Kanûni Esasi’yi görmedim. İçinde ne olduğunu hiçbir zaman öğrenemedim” cevabını verecektir.
İttihatçıların Osmanlı’yı çatır çatır nasıl çökerttiklerini bilenler bilmekte, bilmeyenler ise hâlâ Sultan Hamid’e diaspora ağzı ile “Kızıl Sultan” demeyi sürdürmektedir.
Bu konuda rahmetli Atatürk, Sultan Hamid’e hak verenler arasındadır. Dün eleştirilen Abdulhamid’in yerini bugün Atatürk almıştır. Diaspora ağzı ile Atatürk ve kurduğu Türkiye Cumhuriyeti yerden yere vurulmakta, Öcalan’dan evliya, PKK’dan merhamet ve barış dilenilmektedir. O gün nelerin olup bittiğini bilmeyerek Osmanlı’yı çöküşe götürenlerin yerini bugün sıradan insanlar almış, “Erdoğan ne yaparsa doğru yapar” teslimiyeti içersinde Öcalan’la ne görüşüldü, nelerin pazarlığı yapılarak Anayasa değişikliklerine başlandı sorusuna cevap aramamaktadır. Bu “bilmediklerimiz” yüzünden millet olarak başımız fena halde belâdadır. Suriye ile niye savaşın eşiğine geldik, bilmiyoruz. Dün Kaddafi’den Barış Ödülü alan Erdoğan’ın, “NATO’nun ne işi var Libya’da” dedikten birkaç saat sonra, Libya’yı vurmak için İzmir’i NATO’nun emrine sunmasının arkasındaki pazarlığı bilmiyoruz.
Bilmediğimizle kalmıyor, öğrenmek de istemiyoruz. Boş başakların dik durması misalî, biliyormuş havalarında, dibi delinen geminin yolcuları olarak nurlu ufuklara yol aldığımız zannı içersindeyiz.
Tamam, pek çok kitap okumak ve öğrenilen bu bilgiler arasından gerçeğin mayasına ulaşmak emek ister. Lakin insan hazır lokmaları olsun arayıp bulmaz mı? Meselâ İsmail Şefik Aydın’ın Kamer Yayınları arasında çıkan “Uyan Türkiye” si bizim önerebileceğimiz en sağlıklı “hazır lokma” lardan biridir.
Ey millet!
Rahmetli Akif dahil, Kurtuluş Savaşı’nın bütün komutanları niye Atatürk’ün emrine girmiştir? Ve, “Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletlerarasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir uyum ve işbirliği çağı hâkim olacaktır” diyen Atatürk nasıl olur da “Irkçılık” la suçlanabilir?
İnsan hiç merak etmez mi?