Besle kargayı oysun gözünü
Yezidiler, Irak’ın Sincar bölgesindeki IŞİD’in saldırılarından kaçarak Türkiye’ye gelmiş ve Diyarbakır Yenişehir’de hazırlanan kampa yerleştirilmişlerdir. Bu kampta onlar için gerekli tedbirler alınmış, barınma, yiyecek, ısınma ve diğer hususlardaki ihtiyaçlarının karşılanmasına çalışılmıştır. Ancak Türkiye Cumhuriyeti, canlarını kurtarmak için göç eden bu Yezidilere kucak açarken, onları koruyup, temel ihtiyaçlarını karşılarken onlar, Öcalan’ın serbest bırakılması için imza kampanyası açmışlar ve basın açıklaması yapmışlardır.
Açıklama öncesinde kamp alanında Öcalan posterleri ve PKK flamaları ile yürüyüş yapan çoğunluğu çocuk ve gençlerden oluşan grup, bölücü terör başı lehine sloganlar atmışlardır.
Bu sırada kamp alanına zırhlı araçlarla giren Jandarma ekipleri, ellerinde poster ve flama bulunan genç ve çocuklara, uyarılarda bulunmuştur. Gruba seslenen İlçe Jandarma Komutanı, “İndirin o bayrakları, dağılın ve çadırlarınıza girin. Yoksa müdahale edeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti’nde böyle bir hareket yapmazsınız. Bu yasa dışıdır.” uyarısında bulunmuştur. Uyarıların ardından Öcalan posterleri ve PKK flamaları indirilmiş ve grup dağılmıştır. Askerler de kamptan ayrılmışlardır.
Türkiye, savaş nedeniyle kaçan bütün insanlara sınırlarını açmış, onların büyük bir kısmını kamplara yerleştirmiştir. Ancak açıklanan duruma benzer veya daha değişik maksatlarla, zaman zaman hoşnutsuzluklar veya tepkilerle de karşı karşıya kalmıştır. İnsanlık adına yardım amacıyla yapılanlara karşılık, yukarıdaki örnekte görüldüğü üzere ihanetle karşılaşılması da mümkün olmaktadır.
Bunlar kontrol altında olanlardır. Bir de sınırlarımızdan girip, bir kısmı kayıtlı ve kısmî kontrollü, büyük bir bölümü de kontrolsüz olarak yurt sathına dağılan mülteciler bulunmaktadır. Sayılarını iki milyona ulaştığı söylenen bu mültecilerin çoğunun, asayişi ve huzuru bozduğuna şahit olunmaktadır. Onların yeniden sınır bölgesinde toplanması ve kontrol altında tutulması da oldukça zor görülmektedir. Bu konudaki politikaların yeniden gözden geçirilmesinde ve tedbirler alınmasında fayda görülmektedir.
Bunlar Türkiye’nin bölünmesine hizmet eden davranışlar sergileyen ithal bölücü sempatizanlardır. Bir de bizim yerli bölücülerimiz, onların destekçileri ve sempatizanları vardır. Bunlar yetmiyormuş gibi onlara politik destek veren, medya vasıtasıyla da propagandasını yapan bölücü parti mensubu siyasetçiler, ayrıca iktidara ve muhalefet partisine mensup bazı siyasetçiler, gazetecilerimiz, akademisyenlerimiz ve değişik kesimlerden insanlarımız da bulunmaktadır. Bunların Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varlığını, bütünlüğünü ve güvenliğini tehdit ettiğini, menfaatlerini değil, tam tersine zarar görmesini istediğini söylemek mümkündür. İthal olsun, yerli olsun, bunlarla mücadele etmek ve onların sebep olduğu zararları önlemek, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, anayasal kurumlarının ve T.C. vatandaşı her bir Türk’ün görevidir.
***
Özellikle Güneydoğu’da olmak üzere ülkenin birçok yerinde, bölücü terör örgütü mensup ve sempatizanlarının, kendilerini devlet yerine koyan ve T.C. Devleti’ne karşı gerçekleştirdikleri gösteri, terör eylemi ve davranışları, sırf çözüm süreci zarar görmesin diye olağan hadiselermiş gibi gösterilmektedir. Güvenlik güçleri bunlara, takip edilen politikaya ve iktidarın talimatlarına uyarak, ya müdahale etmemekte, ya da önlemeye, etkisizleştirmeye değil, sadece dağılmalarını sağlamaya yönelik sınırlı müdahalelerde bulunmaktadır.
Diğer taraftan da hâlâ Öcalan’dan medet umularak, onunla doğrudan veya dolaylı görüşmeler yapılmakta, böylece kamu düzeninin sağlanması, asayişin temini ve terör örgütünün etkisiz duruma getirilmesi hususunda, hâkim olduğu düşünülen gruplar üzerinde etki sağlanması beklenmektedir. Bunun karşılığında da, açıklanmayıp gizli tutulan ve pazarlıklar sonucu mutabık kalındığı değerlendirilen tavizlerin verileceği düşünülmektedir. Bu yaklaşım tarzı ülkenin kuruluş felsefesini, bütünlüğünü, anayasasını hiçe saymak anlamına geleceğinden son derece sakıncalıdır. Göz göre göre kendi ayağına kurşun sıkmaktır.
Terör, amacı ne olursa olsun Avrupa’ya da sıçramıştır. Senin teröristin, benim teröristin anlayışının ne kadar yanlış olduğunu onlar da görmeye başlamıştır. Fransa’da yapılan teröre karşı yürüyüşe bizden de hükümet yetkilisinin katılması, bu gerçeğin gösterilmesi açısından olumludur. Ancak aynı hassasiyetin, bizde yapılacak bir karşı terör gösterisinde, yürüyüşünde, düşünce özgürlüğü ve demokrasinin ihlaline karşı gösterilen tepkilerde ve teröristlerle müzakerede değil, terörle mücadelede de gösterilmesi beklenir.