“Beni fark edin!” çığlığı
17 yaşında bir genç, Atatürk’ün fotoğrafına yönelik uygunsuz davranışlar yaparken çekilen videosu sosyal medyada yayınlanınca büyük tepki çekti, anında devreye giren güvenlik güçlerince yakalandı, çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.
Gencin yaptığı hareket sevgili Atamıza ağır hakaret içeriyordu, cezalandırılması gerekirdi.
Olayın bir boyutu bu.
Diğer boyutuna gelecek olursak...
Hayatının baharındaki bir gencin neden böyle abuk sabuk bir hareket yaptığını sorguladığımızda ortaya şu çıkıyor:
O genç çektirdiği videonun sosyal medyada yayılması yoluyla fark edilmek, dikkati çekmek istedi.
Tıpkı daha önce akranlarının yaptıkları gibi...
Yani metrobüsün tavanına gizlice tırmanıp şehir turu atan gibi, rayların üstünde amuda kalkıp trenin gelmesini bekleyen gibi, uçurumun kenarına kadar yürüyüp şarkı söyleyen gibi, arkadaşlarıyla çatıya çıkıp dans eden gibi, Osmanlı döneminden kalma topun içine giren gibi...
Hepsi de fark edilmenin doğru düzgün yöntemini bulamadıkları için böyle çılgınca hareketlere giriştiler.
...
Gençlerin bu davranışlarının ardında eğitim sistemimizdeki yanlışlıklar yatıyor ne yazık ki.
İlkokul sıralarından itibaren öğrenciler yeteneklerine uygun alanlarda yetiştirilseler tablo çok farklı olurdu herhalde.
Atamıza hakaret eden genç belki de müzik alanında çok yetenekli biriydi. Bu yeteneği fark edilip geliştirilse kendini kanıtlama yolu olarak ülkenin kurtarıcısına, cumhuriyetin kurucusuna yönelik hakaretlerle kendini göstermeye, fark ettirmeye kalkmazdı.
Aynı şekilde metrobüsün tavanında tehlikeli yolculuğa çıkan genç önemli bir buluşla dikkati çekseydi, tren raylarında amuda kalkan genç resim yaparak var olduğunu kanıtlasaydı, uçurumun kenarına kadar yürüyüp şarkı söyleyen genç sporda önemli bir başarıya imza atsaydı, arkadaşlarıyla çatıda dans eden genç roman, öykü, şiir yazarak kendini var etseydi, tarihî topun içine giren genç sinema ya da tiyatroda başarıdan başarıya koşsaydı eminim ki yasaları zorlayan eylemlerin hiçbirini yapmazlardı.
...
Sonuç olarak şunu söyleyebilirim:
Gençlerin “Beni fark edin!” çığlığını duymalı, onların yeteneklerine göre kendilerini sanatta, bilimde, kültürde, sporda göstermelerinin yollarını bulmalıyız.
Kaçma arzusu
Almanca kursları tıklım tıklım doluymuş.
Mevcut kurslar ardı ardına sınıflar açmasına karşın talebi karşılamakta zorlanırken yeni kurslar da devreye giriyormuş.
Almanca öğrenmeye yönelik bu yoğun ilginin ardında genç nüfusu azalıp yaşlı nüfusu artan Almanya’nın doktordan hemşireye, ebeden radyoloji teknisyenine kadar binlerce sağlık personeline olan ihtiyacı yatıyormuş.
Almanlar söz konusu alanlarda dışarıdan geleceklerde belli düzeyde Almanca bilme şartı aradığı için bizim binlerce sağlık çalışanımız soluğu Almanca kurslarında alıyormuş.
Medyada yer alan konuyla ilgili haberlerde özetle böyle diyor.
Türkiye’de aldığı maaşın kat ve kat üstünde maaş almak için Almanya hayali kuranlara “Gitme! yurdunda otur!” diyemem ama şu soruyu sormak isterim:
“Sizi yetiştirip Almanya’nın aradığı kalifiye eleman noktasına getiren ülkenize, ülkenizin insanlarına borcunuz yok mu? Kaçıp gitmek o kadar kolay mı?”