Belâ ve hırsızlık imardandır!

"En büyük hırsızlıklar, kötülükler, belâlar imardan geliyor"...

Bu söz Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki'ye ait... 20 yıldan fazla belediyecilik yaptığı için tecrübe konuşuyor tabii...

Yaparlar yapmazlar o ayrı konu ama belediyecilerin hepsi imar yoluyla nasıl hırsızlık/yolsuzluk yapıldığını iyi bilirler... Dolayısıyla Bakan Özhaseki bir gerçeğin altını çizmiş...

İyi de belediyeler 1994'ten bu yana çoğunlukla aynı zihniyetin elinde... 2002'den itibaren de hâkimiyet alanını genişletmiş durumda... O hâlde bu faturayı, yani hırsızlığın, kötülüğün ve belâların hesabını kime kesmeliyiz? Yani Özhaseki kimi ihbar ediyor ve kime karşı 'üçüncü bir denetim mekanizması'yla tedbir arıyor?

***

En büyük hırsızlıklar imardan geliyormuş! Neyle geliyor? Toplu taşıma aracıyla mı?

Bağıra bağıra geliyor... Paylaştırıla paylaştırıla geliyor... İmar değişikliği toplantılarının yapıldığı salonlarda kirli koalisyonlarla geliyor... Peki bu kirli rantın ifade eden büyük itirafın faturasını kime kesmek gerekiyor? 'Eyyyy Kılıçdaroğlu' diye nârâ atarak, hâlâ yerli otomobil yapamamış olan Cehape zihniyetine mi?

Bu işte tuhaflık var... İktidarda siz, denetlemesi gereken siz, yakalaması gereken siz ama şikâyetçi olan da siz!.. Bir aşama sonrası mağdur da siz!..

İhale yolsuzluklarından çok daha fazla getirisi olan ve daha 'temiz' ve 'masum' kılığa bürünmüş bu alçakça yöntemi kim deşifre edip gereğini yapacaktı? Meksika Sayıştay Başkanlığı mı? Yoksa Kolombiya İçişleri Bakanlığı müfettişleri mi?

Garibandan, kimsesizden, çaresizden, köylüden 'emin ortaklar' aracılığıyla beleş arsa toplayıp, sonra oradan imar geçirip bazen yüz, bazen de bin kat para kazanmak helâldi değil mi? Ya da şehrin içinde bir imar değişikliğiyle, küçücük bir haramî dokunuşuyla yeni milyarlara hükmetmek?

***

Belediyeci, siyasetçi, müteahhit ve gizli kasalar eşliğinde dönen iğrenç imar çarkı, herkesin bildiği ama pek çok kimsenin üzerine gidemediği/gitmediği bir konu... Çünkü bir kısmı sözde 'hayra', bir kısmı siyasetin ve siyasetçinin finansmanına, önemli bir kısmı da cebe inen bir rant... Sadece atadan babadan kalma toprak sahibi zayıfların ezildiği ama 'kirli koalisyon'a dâhil yüzlerin güldüğü alçakça bir çark...

Bu düzen 'alan razı, satan razı düzeni' değildi... Çünkü satan, 'çaresizliği istismar edilen'di; alan ise 'elindeki paranın gücünü insafsızca kullanan' arsızdı...

Bir ülkede 'arsa toplayıcılığı' diye bir sektör var ve bu sektör var olan bütün ticaretlerden, üreticilikten, imalât sektöründen ezici bir şekilde çok daha kârlı... Hatta tefecilikten bile!.. Havaalanı yapılacak, önceden arsalar toplanıyor... Yol geçecek toplanıyor... Stat yapılacak toplanıyor... Kim yapıyor bunları? Sadece burnu iyi koku alan para sahipleri değil, 'karar vericiler'le ortak olup, seçilecek güzergâhları önceden bilip elini ovuşturarak koşturanlar...

***

Şaşırmamayı çoktan öğrendik... Rektör, karısını Enstitü Sekreteri olarak atıyor... Üstüne üstlük, tepkiler geleceğini bildiğini, buna rağmen atadığını söylüyor... Gerekçeyi de kendisi açıklıyor: "Eşim olduğu için değil yetkin birisi olduğu için atadım!.."

Daha önce dayıoğlunu İlçe Millî Eğitim Müdürü yaptırıp, bunu 'Akrabayı koru kolla' ilahî emriyle açıklayan şahsın tekrar tekrar milletvekili olduğu bir düzende, bir rektörün karısını 'yetkin' bulmasının neyine şaşıracağız?

Kim yetkin, kim değil? Adam bu konuda 'test edip onayladığı' karısını bilmeyecek de kimi bilecek değil mi? Millî Eğitim Bakanı da bu konudan duyduğu rahatsızlığı ifade ediyor maalesef...

Tiyatro gibi her şey... Sevinmek gerektiğinde herkesten çok sevineceksiniz, ağlamak gerektiğinde de herkesten fazla ağlayacaksınız!.. Mağdur dümeniyle dâvâcı olmanız gerekirse de şikâyet kuyruğunun başına geçeceksiniz!.. Sesinize öyle yüksek desibel yükleyeceksiniz ki, size kızması gereken bile utanıp kızamayacak!.. Hatta mümkünse özür dileyecek!..

Yazarın Diğer Yazıları