BDP’nin umudu Tayyip Erdoğan!

Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak, “Diyarbakır’daki enerji kaynaklarına ilişkin pay istedikleri” yönündeki sözlerine ilişkin, “Burada veya başka bir kentte İstanbul, İzmir ya da Konya’da halkın seçtiği yerel yönetimlerin katkı payı alma hakkının olduğunu ifade eden bir söylemdi. Böyle anlaşılması daha doğru olur” dedi.
Tamam da “özerklik” veya “kanton” gibi söylemler nasıl anlaşılacak?
Anlaşılıyor ki “özerklik” talepleri “şimdilik” ertelenmiştir! Ne zamana kadar? Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesine kadar herhalde...
BDP, özerklik ilân etmeye kalkışsa, Türkiye’nin başında kim olursa olsun, Türk Silâhlı Kuvvetleri duruma müdahale etmek zorundadır. Müdahale olursa da Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan, Türkiye’yi yönetemez duruma düşer. Gerçi şimdi de ipler tamamen onların elinde değil ama özerlik ilânı gibi bir durumda kontrolü tamamen kaybederler. Türkiye, başka bir Türkiye olur.
Dolayısıyla Tayyip Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkmasına kadar sabretmeleri gerekiyor.

***

Erdoğan, zaten 23 Nisan 1920’deki kuruluş felsefesine dönmekten bahsediyor. Yani Kürtlere özerklik verilmesinin de tartışıldığı, konuşulduğu bir döneme!
Bilindiği gibi 23 Nisan 1920’da açılan Meclis’in adı, “Büyük Millet Meclisi” dir. Yani henüz “Türkiye” bile değildir! Tayyip Erdoğan’ın tasvir ettiği gibi o günkü Meclis’te “Sarıklı da vardı fesli de vardı, sakallı, şalvarlı da vardı. Hiç kimse yek diğerinin inancına, mezhebine, etnik aidiyetine, geldiği şehre, kılık kıyafetine, fikrine, meşrebine hoşgörüsüzlükle bakmıyordu. Misakı milli içinde ne varsa, kim nasıl yaşıyorsa orada, ilk Meclis’te temsil edilmesi amaçlanmıştı.”
Peki 1923’te ne oldu? Büyük Millet Meclisi, Milletin adını Türk Milleti, devletin adını Türkiye Cumhuriyeti, Meclis’in adını Türkiye Büyük Millet Meclisi yaptı. Bu, çağın gereği olarak bir ulus devlet kuruluşu demekti. Dolayısıyla, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halka Türk Milleti denilir” ifadesiyle hakim kültür olan Türk kültürü temeline dayalı bir devlet kuruldu.
Bu devletin içinde de Alevi-Sünni vardı ama inanç farklılıklarından doğan mücadeleler, Batı’ın yaptığı gibi daha sonra laiklikle giderilecekti. Laik devlet içinde, kişinin hangi inanca mensup olduğuna değil, ehliyet ve liyakati olup olmadığına bakılacaktı. Etnik mensubiyetler de yine Batı’nın kendisi için yaptığı gibi aynı milliyete mensubiyet bilinci içinde görüldü.
Atatürk’ün ölümünden sonra “uluslaşma süreci” yarıda kesildi. Bunun yerine din ve etnik köken istismarına dayalı politika geldi. Öyle ki, “halklara özgürlük” sloganları arasında Tunceli’ye giden bir politikacı, Dersim isyanını kastederek halka “1938’in kahramanları” diye hitap etti.
Zaman içinde bu tür söylemler solun elinden, muhafazakâr sağın eline geçti. Mehmet Metiner’ler, Altan Tan’lar vasıtasıyla, etnik bakış, Tayyip Erdoğan’ın bakışı oldu. Öyle ki Tayyip Erdoğan, Metiner’in yazdığı bir Kürt raporunu, genel başkanı Necmettin Erbakan’a verebildi...
Sonuçta, etnik talepler, sadece açıktan bölücülük yapanların değil, AKP gibi bir partinin de talebi haline geldi.

***

İşte Tayyip Erdoğan, “TBMM’nin açılışının artık 100. yılına yaklaşırken iktidarıyla, muhalefetiyle, medyasıyla, sivil toplum örgütleriyle bizim artık ilk Meclis ruhunu bu topraklara yeniden egemen kılmamız kaçınılmaz bir zarurettir, 2023’ü hep birlikte inşa edeceğiz” derken, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı ne yapmak istediğini açıklamış oluyor.
Gültan Kışanak’ın geri adım atar gibi yapmasının sebebi, böyle bir şahsiyetin Cumhurbaşkanı olması halinde, hedeflerine daha kolay ulaşmak umududur.

Yazarın Diğer Yazıları