Bazı demirler hiç soğumaz!
Yavuz Ağabey, ziyaretine gelen, arayan, soran hemen herkese aynı şeyi söyledi:
- Düşman sevindirmeyeceğiz.
Biz onun yaşadığı saldırının şiddetini detaylandırarak tekrarladıkça bundan haz alabilecek, onun kan revan içindeki fotoğraflarını gördükçe "eseriyle(!)" övünebilecek sapkınlıktaki bir güruhla aynı havayı soluyor olduğumuz aşikar. Dolayısıyla, düşman sevindirmeyeceğim ve zaten hepinizin malumu olan alçaklığı bir kere de ben tekrar etmeyeceğim bugün burada.
Haberi aldığım ilk andan itibaren, her fırsat ve platformda tekrarladığım soruyu tekrarlayacağım ama:
- Ne olmasını bekliyordunuz?
***
"Bir ve bütün"lüğüyle övündüğümüz bu "millet" karpuz gibi ortadan ikiye bölünmüş ve bir tarafı "terörist" diye, "terör işbirlikçisi" diye, "illet" diye, "zillet" diye, o diye, bu diye "olağan hedef" haline getirilmiş, diğer tarafı da bu "olağan hedef"e saldırmayı hak ve hatta görev addeden "olağan şüpheliler"ce teşkil edilmişken ne olmasını bekliyordunuz?
Bu "olağan hedef"lere hücum edenler, tıpkı Meral Akşener'in evi basıldığı gün olduğu gibi, tıpkı Kemal Kılıçdaroğlu'na yumruk atıldığı gün olduğu gibi layığıyla, "ibret" olacak şekilde cezalandırılmak beri dursun, bir de üstüne kahramanlaştırılırken, "örnek" olacak şekilde omuzlarda taşınırken ne olmasını bekliyordunuz?
Muhalif düşünceyi "olağan ve açık hedef" haline getirmek, bizatihi Cumhurbaşkanlığı bünyesinde görevli bir müdürün "fişlemesi"yle, en üst düzeyde "meşru(!)laştırılırken", iktidarın benimsemediği kişi ve kurumlara dönük her nevi fenalığın iktidarca benimseneceği algısı yerleşik hale gelir, bir cüret kaynağı oluştururken ne olmasını bekliyordunuz?
***
Siyasiler siyasilere, sanatçılar sanatçılara, aydın(!)lar aydınlara, gazeteciler gazetecilere dönük lince "ama"sız tepki geliştiremezken, tehditten, saldırıdan, hatta cinayetten, suikasttan önce "kime" yapıldığına ve "kimin" yapmış/yaptırmış olabileceğine bakılır ve duruma değil durumun aktörlerine göre pozisyon alınırken…
"Suç" niteliğine değil işleyene, "ceza" ise "suç"a değil "suçlu"ya göre şekillendirilirken sadece bugün değil geçmişten bu yana misal Abdi İpekçi'yi basın şehidi sayıp da aynı dönem ve koşulların kurbanı İlhan Darendelioğlu'nu görmezden gelen bir riyakarlık sürüp giderken ne olmasını bekliyordunuz?
Ve elbette;
Yavuz Selim Demirağ'a saldıranları, ifadelerini verdikten sonra ellerini kollarını sallaya sallaya aramıza saldıktan sonra ne olmasını bekliyorsunuz?
Suçlular aramızda;
Azmettiriciler, tetikçiler, kiralık dayakçılar, potansiyel katiller, katiller aramızda; çiçek mi dağıtacaklar sanıyorsunuz önlerine konan "hedef"lere bundan sonra!
***
Cumartesi akşamı, Türkiyem TV'de bu namertliği konuşmak üzere katıldığımız programda, Hulki Cevizoğlu, "demiri böyle mi soğutacaksınız" diye sordu; demir dövdükçe soğumaz, kızar zira!
ZULMÜN SUSTURUCULUĞU ÜZERİNE...
Zulmün gücü düşünmeyi engelleyebilseydi, Pisagor yakıldıktan sonra Galileo matematiğin "m"sini almazdı herhalde ağzına ama aldı ve Pisagor'un dokuduğu kumaştan bir bayrak açtı!
Galileo'nun uğradığı engizisyon işkenceleri korkutsaydı "düşünen adam"ı, sanırım Antoine Lavoisier ve modern kimya diye bir şey olmazdı ama canı pahasına oldu!
Lavoiser'in kellesini koparan giyotin, insanlığın beynine pranga vurabilseydi Alan Turing hiç bu işlere girmezdi ama tek başına bir orduyu yendi!
Keza…
Piri Reis'in vurulan boynunun düştüğü yerde bitseydi Hazerfan'ın ufku kanatlanıp uçabilir miydi ama uçtu!
Hızır Paşa, Pir Sultan Abdal'la birlikte eleştiriyi de, gerçekleri haykırma cesaretini de katledebilseydi Nefi yazabilir miydi ama yazdı!
Bırakın taşı, sopayı, yumruğu, tekme-tokadı; kurşunların, bombaların gücü yetebilseydi susturmaya dili, kalemi;
Abdi İpekçi'den sonra Çetin Emeç yazabilir miydi?
Uğur Mumcu'dan sonra Necip Hablemitoğlu konuşabilir miydi?
Ama yazdılar da, konuştular da…
Hepsini geçtim; zulümle kurulabilseydi dikensiz gül bahçeleri;
Silivri zulümhanesinden sonra bu ülkede bir Allah kulu yazabilir, konuşabilir miydi?
Var ama…
Yazıyoruz da, konuşuyoruz da!
Sözün özü belli:
Susturamayacaksınız bizi!
SORU-YORUM
Yok efendim saldırının nedeni o değilmiş de, bu değilmiş de… Ne fark eder? Yavuz Selim Demirağ'ın uğradığı saldırı konuştuklarından, yazdıklarından bağımsız kişisel bir gerekçe(!)ye dayanıyor olsa bunu; 7 kişinin beyzbol sopalarıyla bir adamın üzerine çullanıp, öldüresiye dövmesini kabul edecek miyiz yani? Hukukun rafa kaldırılmasına, herkesin, kendi değerleri/değersizlikleri çerçevesinde şekillendirdiği adalet duygusu uyarınca, kendi adaletini sağlamaya kalkışmasına seyirci mi kalacağız yani?
Bundan sonra ne olmasını bekliyorsunuz?
Yavuz Abi'ye saldıranlar da ellerini kollarını sallaya sallaya aramıza salıveridikten sonra ne olmasını bekliyorsunuz?