Batıyoruz, haberiniz var mı?
Türkiye, her geçen gün biraz daha batağa saplanıyor. Bu batağın adı kredi kartı. Bankaların kâr hırsı ile sokak sokak, mahalle mahalle sattığı kredi kartı, bir ülkeyi uçuruma götürüyor. Türkiye’de kredi kartı borçlanma oranı bir önceki yıla göre yüzde 29 arttı.
Burada suçlu kim?
Çaresizlikten plastik kartlara sarılan vatandaş mı, yoksa daha fazla kâr amacıyla personeline akla mantığa gelmeyecek kart satış hedefi veren bankalar mı?
Yoksa dünyada finansal kriz yaşanırken, her şeye rağmen çılgınca kâr açıklayarak bir nevi, Türkiye’nin kredi notunu kurtaran bankaların her dediğini yapan hükümet mi?
Vatandaş suçlu!
Çünkü kendisine ait olmayan bir para ile gününü kurtarmaya çalışıyor. Dünyanın hiç bir yerinde kredi kartı ile insanlar daha iyi bir yaşam için çaba harcamazlar. Para varsa harcanır. 1 haftalık tatil için 12 ay çalışıp, kredi kartı borcu ödeyen bir başka millet var mı?
Sırf taksit sayısının fazlalığından dolayı ihtiyacı olmamasına rağmen alış veriş yapan tüketici, dünyanın neresinde var? Dünyada demode olmuş, artık teknolojik olarak müzelik olan televizyonları bile kampanya adı altında kredi kartı ile 15 taksite sadece Türkiye’de satabilirsiniz.
Türkiye dünyada en fazla cep telefonu ithal eden ülke. Yıllık 1 milyar doların üzerinde telefon ithalatının yüzde 90’ı akıllı telefonlar olarak adlandırılan iphone tarzı, fiyatı 2 bin liraya yakın cihazlar. Bu cihazlar dünya ülkelerine göre yüzde 200 daha fahiş fiyata satılmasına karşın Türkiye’deki talebin taksitli satışlardan arttığı biliniyor.
Bankalar suçlu!
Bankalar, Türkiye’nin etini de kemiğini de sömüren canavar haline geldi. Topladığı parayı sanayiye kaynak olarak aktarmak yerine vatandaşa akıl almaz rakamlarla kredi olarak veren bankaların en büyük vurgunu, kredi kartlarından ve kredili mevduat hesaplarından. Aslında ikisi de bir birine bağlı. Kredi kartı ödemeleri, açılan ikinci bir kredili hesaba bağlanıyor. Vatandaş kredi kartını ödeyemediği zaman o hesap devreye giriyor. Aslında bu vatandaşa ikinci bir kredi açma anlamına geliyor. Kredili mevduat hesabı vatandaşa sadece 2-3 ay kazandırıyor.
Tabii ki faiz, tefeci faizinden iki kat daha fazla. BDDK kredi kartı faizlerine sınırlama getirirken, kredili mevduat hesaplarına her hangi bir sınırlama koymuyor. Bu da bankaların bu hesap üzerinden büyük kâr elde etmelerine neden oluyor.
Son 6 ay içerisinde, bankaların personeli üzerindeki kredi kartı satış baskısı, ciddi anlamda artmış bir durumda. Bankalar, semtine göre ve şubenin büyüklüğüne göre kart ve kredili mevduat hesabı satış hedefi veriyor. Her bir şubeye ortalama aylık 200 kart ve kredili mevduat hesabı satışı zorunlu kılınıyor.
Geçen gün yabancı ortaklı, Türkiye’nin en büyük bankalarından birinin Bakırköy’deki şubesine girdim. Koca şubede en az 40 müşteri olmasına rağmen sadece 1 bireysel temsilci bir de gişe memuru vardı. Vatandaş bir iki dakikada ödeyebileceği bir fatura için, 1 saate yakın bekliyordu. Şube müdürüne neden tek personelle çalıştığını sorunca acı gerçeği itiraf etti:
“Diğer personel sahada çalışıyor. Genel müdürlük personelin şubede oturmasını istemiyor”...
Ne sahası bu? Petrol arama sahası mı?
Aslında petrolden daha değerli bir saha çalışması. Bu saha kredi kartı sahası. Banka personeli hafta sonu dahil sokak sokak, mahalle mahalle dolaşıp kart satıyor. Kendisine verilen bu hedefi tutturmak zorunda. Yoksa işi tehlikeye girecek. Tutturursa daha da kötü oluyor. Çünkü bir sonraki ay hedef, öncekinin en az yüzde 25 daha fazlası.
Nereye kadar?
Vatandaş batıp iflas bayrağını çekene kadar.
Böyle bir ülke var mı Allah aşkına?
Yüzde 80’i yabancının kontrolündeki bankalar kendi ülkelerinde bunu yapabiliyorlar mı?
Ama Türkiye’de yapıyor. Çünkü kafasına göre bir sistem ve bu sistemi kendisine sağlayan bir hükümet var.
Hükümet suçlu!
Bütün bu sosyal ve ekonomik faciaya yol açan, hükümetin banka politikasıdır.
Hükümet, krizde bankalarla ilgili sorun yaşamamak ve günü kurtarmak için bankaların bu soygun ve kölelik düzenine göz yummuştur.
Şimdi bankaları ne hükümet, ne de BDDK zapt edebilmektedir. Başına buyruk bir sektör, belki de Türkiye’yi önümüzdeki günlerde çok daha büyük bir krize götürecek.
Rakamlar ortada. Bireysel borçlanma artık çığırından çıkmış durumda. Artık kontrol dışı borçlanmayı durdurabilecek hiç bir mekanizma yok.
Sözün kısası, yavaş yavaş değil, hızla batıyoruz!
Haberiniz var mı?..