Batı, Tayyip Erdoğan’dan niçin korkuyor?
Stern Dergisi İstanbul muhabiri Carsten Hoffmann, ünlü “Boğaz’daki hasta adam” sözüne nazire yaparak “Boğaz’daki sağlıklı adam” başlığını attığı yazısında Türkiye ekonomisini överek “Güçlü büyüme, istikrarlı bankalar ve genç bir nüfus: Dünya genelinde yaşanmakta olan mali ve ekonomik kriz karmaşasında, bir zamanların sorunlu çocuğu Türkiye, adeta bir istikrar adası haline gelmiş bulunuyor” diye yazdı.
Hoffmann’ın özellikle 2001’deki krizden sonra katı kurallara bağlanan bankacılık sistemi dahil Türk ekonomisini bu kadar övmesinin ardında, bahsettiği gerçekler kadar, Türkiye’deki Alman yatırımları da var. Nitekim o da durumu şöyle özetledi:
“Almanya’dan gelen ya da Almanların ortak olduğu Türkiye’deki şirket sayısı 4000’i buluyor.”
* * *
Avusturya’nın Der Standard gazetesinden Hans Rauscher ise “Türkiye’de riskli dönüşüm” başlıklı yazısında bazı gözlemlerine yer verdi:
“İstanbul’u her ziyaret edişimde, başörtülüler ve tepeden tırnağa siyaha bürünmüş kadınlar giderek artıyormuş gibi görünüyor. Şehir Anadolu’nun en muhafazakâr çevrelerinden yoğun bir göç alıyor olmalı. Mesela Orhan Pamuk’un da mensup olduğu Batıcı zihniyet sahibi orta tabaka da mevcut ve diskotekler zenginlerle, genç ve güzellerle dolu. Fakat büyük bir çoğunluk yoksul ve geleneklerine son derece bağlı.
Öte yandan ılımlı İslâmcı Hükûmet partisi, hukuk devleti, demokratikleşme ve azınlık hakları yönündeki reformları apaçık şekilde hızlandırdı. Fakat bu süreç, Erdoğan’ın da taviz vermesi gereken son derece öfkeli Türk milliyetçiliği, ‘Türklük miti’ yüzünden zarar görüyor. Türkiye’deki sorun İslâm değil, bu ve bununla bağlı olan derin otoriter zihniyettir.
Türkiye açıkça tarihî bir değişimin içinde. Bir modernleşmenin gerçekleştiğine şüphe yok. Fakat derin ananevi, geleneksel yapılar ise değişmedi. Liberal bir demokrasi ve toplum anlayışı çok ender. Başbakan Erdoğan, kendisine başkanlık gücü verebilecek olan bir anayasa değişikliği tasarlıyor. Çoğu kişi otoriter çözümlere inanıyor. İşte risk budur.”
* * *
Demek ki Avrupa için asıl sorun ılımlı İslâm yönetimi değil, Türk Milliyetçiliğidir. Hans Rauscher’e gerçeği bu kadar açık yazdığı için teşekkür ederiz.
Avrupa’nın demokratikleşme dediği, etnik ve dini azınlıklar oluşturma sürecinin mimarı Tayyip Erdoğan, ayakta durabilmek için zaman zaman yükselen Türk Milliyetçiliğine de tavizler vermek zorunda kalıyor. Anayasa değişikliklerini kabul ettirebilir ve bütün yetkileri başkan olarak kendisinde toplayabilirse, bu derin zihniyeti aşacak mı, yoksa halkın desteğini arkasına almak için Türk Milliyetçiliğini kendisi mi üstlenecek? Rauscher’in risk dediği budur!
Kadınların tepeden tırnağa siyah çarşaflara bürünmesi veya diskoteklerde vur patlasın çal oynasın hayatı yaşaması, yani ifrat ve tefrit onun umurunda bile değil!
Yeter ki Türkler, Türk Milliyetçiliği yapmasın!
Ne olur Türkler Türk Milliyetçiliği yaparsa? Bölücülerin iddia ettiğinin aksine Türkiye milli bütünlüğünü sağlar. Milli bütünlüğünü sağlamış, etnik ve dini problemlerini en aza indirgemiş bir Türkiye, enerjisini içe değil dışa dönük olarak kullanmaya başlar. O zaman iktidarda kim olursa olsun, halkın genel doğrultusu yönünde icraat yapmak zorunda kalır. Sonuçta Türkiye büyür, Turan olur! Avrupa veya Batı için risk budur! MHP’yi bir tarafa bırakın; Amerikan güdümlü de olsa İran meselesine Brezilya Cumhurbaşkanı Lula ile birlikte çözüm getirmeye çalışan Tayyip Erdoğan’dan bile bunun için korkuyorlar! Ya Türk Milliyetçiliği yaparsa!