Başbakan'ı da dinliyorlardı!
Devletin tepesinde ve kurumlar arasında güvensizlik olduğunu, nihayet bu kurumlardan birinin; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başında iki sene bulunmuş olan emekli orgeneral Yaşar Büyükanıt söyledi.
Peki kurumların içindeki yetkililerin birbirine güveni var mı?
Ve bugün karşımıza “devlet meselesi” olarak çıkan olayların sebebi, asıl kurumların içindeki kişilerin birbirine güvensizliği değil mi?
* * *
Büyükanıt, “Devlette kurumlar arasında güvensizlik varsa, şüpheler varsa o devlet sorunludur. Ben asker olarak emniyetin istihbaratına güvenmiyorsam, çünkü bana istihbarat getirecek kurum benim hakkımda istihbarat topluyor. Bunlar gerçek vakalar. Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı’na, MİT Emniyet’e, Emniyet MİT’e güvenmiyor. O zaman bu devlette hastalık var” dedi.
Hastalık 27 Mayıs ile başladı, hâlâ sürüyor.
Öyle ki Hilmi Özkök’ün Genelkurmay Başkanlığı sırasında devletin içindeki güçlerin birbirini dinlediği de anlaşıldı. Kendisinin de dinlendiği iddiasını bizzat Başbakan Tayyip Erdoğan, Hilmi Özkök’e yansıttı. Özkök araştırdı ve dinlemenin yapıldığını öğrendi. Soruşturmanın düğmesine işte o zaman basıldı. Fakat kayıtlar nedense You Tube’da yayınlanmadı! Özkök, o zaman generallerin de yeni bir dinleme organizasyonu ile dinlendiğini herhalde bilmiyordu. Büyükanıt döneminde sınır ötesi harekâtla ilgili bilgiler bile iki gün öncesinden You Tube sitesinde yayınlanınca acı gerçek anlaşıldı. Sonra, emekli veya muvazzaf komutanların eski konuşmaları yayınlanmaya başlandı.
Şimdi de yargının dinlenmesi sırasında, AKP’yi kapatma davasındaki rüşvet iddiaları ayyuka çıktı!
* * *
Eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ise 12. Avrasya Ekonomi Zirvesi’nden ayrılırken, devletin hastalığı ile ilgili sorulara “Hiç kimse, kendi iktidarsızlığını, güçsüzlüğünü, devlete yüklemesin. Eğer bozuk bir şey vardı ise düzeltselerdi. Bozuk bir şey varsa düzeltmek, devleti yönetenlerin işidir. Devlet, kendi kendine işlemez, işletilir” diye cevap verdi. Demirel, “Türk siyasetini bir araba olarak alırsanız, arabanın 4 tane lastiği var. Biri patlaksa, araba yürümez. Araba yürümüyor” dedi.
Demirel’in Başbakan, Cumhurbaşkanı olduğu dönemlerde de araba yürümüyordu!
Yürüyor olsaydı 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat olmazdı.
Gerçi o zamanlar da siyasete asker müdahalesi vardı? Adalet Partisi’nin oylarını bölerek Demirel’i iktidardan düşürmesi için Erbakan’ı İsviçre’den getirip parti kurmasını sağlayan dönemin komutanları idi.
1983 seçimlerine yapılan müdahale de Türkiye’ye ANAP iktidarını hediye etti! 28 Şubat ve parti kapatma süreci, AKP’yi doğurdu. Ecevit’in yerine Hüsamettin Özkan’ı Başbakan yapma girişimleri ve nihayet 27 Nisan İnternet bildirisi de ters tepmiş askeri müdahalelerdir.
Yani askerlerin müdahalesi, işi içinden çıkılmaz hale getiriyor!
Oysa Büyükanıt’ın bahsettiği devletin temel niteliklerine yönelik saldırılara karşı, yani kendilerine verilmiş görevle ilgili müdahale etselerdi, bütün millet arkalarında olacaktı.
* * *
Büyükanıt, “Günlük siyaset, askerin işi değil. Siyaset, Silahlı Kuvvetler’e girdiği zaman, ister yakın ister uzak tarihimize bakın, hep felâketle sonuçlanmıştır. Asker, bu tip politikanın içine kesinlikle girmemeli. Girdiğiniz zaman o ülkeden hayır gelmez” sözlerini görevdeyken söyleseydi, Türkiye bugünkü sıkıntıları yaşamayacaktı.
Bu şartlar altında siyaseti toparlamak zor da olsa mümkündür.
Halka bütün gerçekleri açıklayacak bir kadro ortaya çıkabilirse Türkiye bu sorunları aşar.