Baro’ya kurulan tezgâha bakın!

İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyeleri hakkında “Yargı Görevi Yapanı Etkilemeye Teşebbüs” suçlaması ile dava açılınca, yandaşlar “baro yönetimi düştü” diye çığırtkanlık yapmaya başladı.
Oysa İstanbul Barosu yönetimi, oy kullanan 22 bin 19’u avukattan 12 bin 836’sının oyunu alarak seçilmiştir. Demokratik yollarla İstanbul Barosu yönetimini alamayanların, siyasi davalardan yararlanarak yönetimi devralmayı düşünmesi, avukatlık mesleği adına da utanç vericidir.. Sandıkta yenilenler, katakulli ile İstanbul Barosu yönetimine gelmek istiyor. Ama bunu yapamayacaklar! İstanbul Barosu yönetimine oy veren 12 bin 836 avukat, bu tezgâhı bozacak güçtedir.

***


İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal ve diğer baro yöneticileri, Balyoz davasının 6 Nisan 2012 tarihindeki duruşmasında, mahkemeden adil bir yargılama yapılmasını, usul kurallarına uyulmasını ve avukata hakkı olan saygının gösterilmesini talep etti. Aynı duruşmada, savcının talebi üzerine mahkeme, bu talep sebebiyle, “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” suçu kapsamında suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi. Fakat dava, “yargı görevini yapanı etkilemeye teşebbüs” ten açıldı!
Üçüncü yargı paketinde birinci suçun cezası para cezasına dönüştürülmüştü. İkinci suçun cezaesı ise 2-4 yıl..
Çığırtkanların iddiası, avukatlık kanunu gereği, haklarında iki yıldan fazla hapis istemiyle dava açılan baro yöneticilerinin, bu görevinin düşeceği şeklinde.

***


Kanunlara bu kadar saygı insanın gözlerini yaşartıyor! Bir avukat hakkında görevinden dolayı dava açılabilmesi izne tabidir. Dolayısıyla, açılan dava yok hükmündedir..
Baro açıklamasında belirtildiği gibi İstanbul Barosu yöneticileri, davanın esasına yönelik herhangi bir talepte bulunmamıştır. Baro yöneticileri, iddia edildiği gibi “gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya bir haksızlık oluşturmak amacıyla lehe veya aleyhe sonuç doğuracak bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi için yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs” etmemiştir.
İstanbul Barosu, Baro yönetiminin düştüğü iddiasını da reddediyor ve özetle “Avukatlık kanunundaki ilgili maddeler seçilme yeterliliği ve avukatlığa engel suçlarla ilgilidir. Yani uygulama için mahkumiyet gerekir. Mahkumiyet bile olsa cezanın sınırının iki yıldan fazla olacağına dair bir kabulle hareket edilemez.. Üstelik mahkûmiyet halinde dahi suç vasfı, sadece adli para cezası gerektiren adil yargılamayı etkilemeye teşebbüse dönüşebilir. Görevimizin başındayız” diyor.


Ne idüğü belirsiz milletin,
devleti-yargısı olur mu?

Hallaç pamuğu gibi atılan yargıda, Yargıtay, Danıştay da kaldırılıyor. Meclis Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, bu önerilerini “Temyiz mahkemesi kuruluyor. Böylece Yargıtay, Danıştay ve askeri yargı üst mahkeme olarak o isimlerle değil ama bir çatı altında, tek çatı altında devam edecek, daireler biçimde devam edecek, ayrı bir mahkeme biçiminde değil” diye açıkladı. Yani parlamenter sistem ortadan kaldırılmış gibi hareket ediyorlar. Temyiz mahkemesi sistemi başkanlık sisteminin üst yargısıdır. Dolayısıyla, AKP’nin bu tür eylem ve işlemlerinin tamamı Anayasa suçudur.
Üstelik AKP’nin teklifinde, mevcut Anayasa’daki yargının “Türk milleti adına” karar verme yetkisi kaldırılıyor. Bunun yerine “Hakimler, görevlerinde bağımsız ve tarafsızdırlar; anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler” ifadesi konuluyor.
Öyle ya “aziz milletimiz adına” diyemezlerdi. Ne idüğü belirsiz bir milletin, devleti veya yargısı olur mu?

Yazarın Diğer Yazıları