Banka iktidarı
Türkiye’de her şey kişiye özeldir. Ya da kuruluşlara özel. Adam kaldırımını dubalarla kapatır “Şirketimize özeldir” der. Ancak kimse burası kamu malı, herkese açıktır diyemez.
Güney’de ve Ege’de adam otel yapar, sahilin giriş ve çıkışlarını kapatır.
Burası otele aittir.
Biri banka, ünlü bir siyasetçinin ailesine ait ve o dönem bu banka ile ilgili olumsuz çeşitli söylentiler çıkıyor.
Milletin ağzı torba değilsin ki büzesin.
Milletin ağzını torba gibi büzemediler ama basının ağzını kapattılar. Bankacılığı Koruma Kanunu adı altındaki yasaya bir ek madde ile gazetecilerin bankaların aleyhine yazmaları engellendi. Bankalar Yasası 84/2 göre, gazeteciler hiçbir zaman bankaların itibarını kıracak, şöhretine ve servetine zarar verecek haber yapamaz. Yapması halinde hapis cezası ile cezalandırılıyorlar.
Yıllar önce bir bankadaki kredi yolsuzluğunu haber yaptığım için 3 yıl yargılandım. Gerekçe, Türkiye’nin en büyük bankalarından birinin servetine bu haberimle zarar vermiş olmam. İşin komik yanı bu banka benimle ilgili dava açtığı yıl krize rağmen kârını yüzde 100’e yakın arttırmıştı.
İşte bu nedenle bankalar Türkiye’de koruma altındadır.
Bankalar her şeyi yapabilir. Hiç kimse sesini çıkaramaz.
Geçen hafta bir okuyucum mail attı. Bir bankanın sık sık reklamını yaptığı düşük faizli tüketici kredisinin şubeye gidince nasıl fâhiş rakamlara ulaştığını anlattı. Dosya ve benzeri masraflarla yüzde 1’in altında olan faiz rakamı bir anda yüzde 1.5’un üzerine çıkıyor.
10 bin lira ihtiyaç kredisi bir anda tefeci faizine dönüşüyor.
Tefeci bana göre daha vicdanlı. En azından gidip ağlayıp sızladığınızda vicdanını dinleyip üç beş kuruşunu almıyor. Bankalar tam tersi. Ağlasan da, feryat etsen de para etmiyor.
Her sektörü dize getiren AKP bile artık bankalar için bir şey yapamaz hale geldi.
Düşünün bu banka reklamlarıyla zor durumdaki âciz insanları kandırıyor ama bu bankanın adını buradan yazamıyorsunuz. Yazdığınız anda onun şöhretine ve servetine zarar verdiğiniz gerekçesiyle hapse atılıyorsunuz.
Mesai saati sorunu
Son iki haftadır bankacılık sektörü çalışanlarının sorunlarını dile getirdim. Özellikle mesai saatleri konusunu. Yazının yayınlanmasından sonra yüzlerce elektronik posta geldi. Tamamı banka çalışanları. Büyük bir bölümü anne. Çocuklarını geç saatlere kadar çalışmaktan sevemeyen, koklayamayan, bankaların malı olan köle anneler.
Türkiye’de çalışma saatleri anayasa ile güvence altındadır. Haftalık 40 saat olan mesai saati bankaların daha fazla kâr hırsı ile 80 saate kadar çıkmaktadır. Bankalar son dönemde “öğle arası açık banka” uygulaması getirdiler. Bu uygulama ile amaç daha çok müşteri, daha çok kâr.
Ancak öğle çalışma, çalışanın boğazından yemeğini alma ile mümkün. Çünkü personele öğle yemeği için sadece 10 dakika veriyor ve geri kalan zamanda çalıştırıyor. Peki ya mesai?
Mesai hakkı yok. Çünkü çalışan tıpkı cebimizde taşıdığımız o plastik kartlar gibi bankanın malıdır ve istediği gibi kullanır.
Nitekim kullanıyor da.
BDDK gelen feryatlardan yavaş yavaş rahatsız olmaya başladı. Artık konu Başbakan’a kadar ulaştı. Sorunun ilk aşamada Bölge Çalışma Müdürlüğünce çözümlenmesi bekleniyor. Yani iş müfettişlerinin denetimi ile. Bazı özel bankaların bir kaç şubesinde gelen şikâyet üzerine tutanak tutulduğu konuşuluyor.
İşsizliği önleyebilir
Sadece bankaların çalışma şartlarının yasalar çerçevesine çekilmesi Türkiye’de beyaz önlüklülerin işsizlik sorununu çözebilir. Çünkü bankalar bugün maliyeti düşürmek ve daha çok kâr etmek için 5 elemanın yapacağı işi 1 kişiye yaptırıyor. Oysa çalışma saatleri yasalara göre uygulansa bankalar 4 işsizi daha işe almak zorunda kalacak. Bu da Türkiye’de binlerce işsize umut olacak.
Yazılan yazıldı. Artık söylenecek fazla şey kalmadı. Gözler BDDK ve Çalışma Müdürlüğü’nde.
Dahası bu kararları uygulatacak olan
siyasilerde.
İşin Türkçesi top artık siyasilerde.
Ya artık “her şey insan için” diyerek bankalara mesai vermeden fazla çalıştırdığı için Çalışma Müdürlüğü aracılığı ile ceza yağdırıp hizaya sokacak ya da “Durmak yok... Devam!” diyecek!