Bağımsız Kürt devleti gündemden düşmüyor
Barzani, ABD ziyareti ve özellikle Obama ile yaptığı görüşmeler sonrasında Virginia Eyaleti’ndeki Atlantik Konseyi’nde yaptığı konuşmada “Bağımsız Kürt Devleti” düşünce ve hayalini yeniden gündeme getirmiştir.
Obama-Barzani görüşmesinde, Kürdistan’ın bağımsızlığının gündeme gelmediği bizzat Kürt kaynakları tarafından ifade edilmesine rağmen, hem Beyaz Saray’dan yapılan, hem de Barzani’nin ziyaret sonrası yaptığı açıklamalar, bu konuya ortam hazırlandığını göstermektedir. Barzani’nin Atlantik Konseyi’ndeki açıklamaları ise daha net olup, gelecekteki beklentilerini yansıtacak niteliktedir.
Beyaz Saray’da Başkan Obama ve Başkan Yardımcısı Biden ile yapılan görüşmede özellikle IŞİD’le savaş konusu esas gündemi oluşturmuştur. Obama ve Biden, ABD’nin Kürt yönetimine ve Kürt halkına güçlü ve devam eden desteğinin yeniden teyit edildiğini açıklamıştır. Ayrıca ABD’nin, Stratejik Çerçeve Anlaşması altında, Irak Anayasası’nda tanımlandığı üzere birleşik, federal ve demokratik bir Irak’a yönelik kalıcı taahhüdünün yeniden vurgulandığı bildirilmiştir.
Barzani ise, Atlantik Konseyi’nde yaptığı konuşmada; Kürt halkına referandumla kendi geleceğini belirleme fırsatının verilmesi gerektiğini, bunun da şiddetten uzak, barış, koordinasyon ve anlayış içinde yapılmasının önemli olduğunu belirtmiştir. Bunun ne zaman olacağını söyleyemeyeceğini, ancak bağımsız Kürdistan’ın gelmekte olduğunu, bu konuda referandum yapacaklarını, şimdi IŞİD’le mücadele ettiklerini, bu nedenle bağımsızlığın bir müddet için ertelendiğini ifade etmiştir. Ayrıca, Irak’ın birliğinin zorunlu değil, gönüllü olduğuna işaret etmiş, Kürdistan’ın bağımsızlığını, “durmayan, devam eden ve geriye gitmeyen bir süreç” olarak tanımlamıştır.
Barzani ayrıca IŞİD ile 500 kilometre uzunluğundaki bir alanda savaştıklarını, bunun da bir bedelinin olduğunu ifade etmiştir. Bir taraftan bu bedelin yaşanan insan kayıpları olduğunu söylerken, diğer taraftan bunun karşılığının alınması gerektiğini de ima etmektedir. Bu karşılığın da bağımsız Kürdistan’a destek talebi olduğu açıktır.
***
Barzani, bölgedeki diğer Kürtlerle de yakından ilgilendiklerini, Kobani’de olduğu gibi kendilerine nerede ihtiyaç olursa o bölgedeki Kürtlere yardıma hazır olduklarını ifade etmiş ve bu kapsamda Türkiye’deki “Çözüm Süreci”ne de destek olduklarını açıklamıştır. Bu durum, çözüm sürecinin, gelecekte diğer bölgelerdeki Kürtlerle entegrasyona, birleşmeye ve sözde “Büyük Kürdistan”a doğru gideceğini göstermesi açısından önemli mütalaa edilmektedir.
Barzani, IŞİD saldırılarından sonra yeni şartlar oluştuğuna işaret ederek, önceden Kürt devleti ifadesine hazır hiçbir ülke yokken, şimdi buna destek veren birçok ülke olduğunu beyan ederek, şu anda hiçbir devletin bağımsızlıklarına karşı olamadığını vurgulamıştır.
IŞİD’den kurtarılan ve halen peşmergenin kontrolünde olan yerleşim yerlerinde referanduma gideceklerini belirmiş ve ayrıca “sorunlu bölgeler” olarak tanımlanan yerlerde de referandum yapacaklarını açıklamıştır. Bu durum, Kerkük yakınlarında olan ve halen Kürt özerk/federasyon bölgesi sınırları içinde bulunmayan ve Türkiye’nin de üzerinde hassasiyet gösterdiği tartışmalı yerlerin de kendi egemenlik alanları içine gireceğini göstermektedir.
İşte bu gelişmeler, bir zamanlar kırmızı çizgi olarak belirlediğimiz ve güvenliğimiz için vazgeçilmez olarak gördüğümüz hassasiyetlerin ne duruma geldiğinin açık göstergesidir.
***
Suriye’deki çatışma ortamı ve otorite boşluğundan istifadeyle kuzeyde Kürt kantonel bölgeleri oluşturulmuştur. Bu bölgelerinin entegrasyonunu tehdit eden Kobani’nin IŞİD’e kaptırılmaması, bu bölgedeki oluşumu da güçlendirmiş durumdadır. Barzani ve PKK’nın buraya verdiği desteğin, Kürt dayanışmasını güçlendirdiği dikkate alınmalıdır. Bu oluşumun, Suriye’nin yeni yapılanmasında, önce federasyona dönüşmesi, bunu takiben de bağımsızlığa evirilmesi ve doğusundaki yapıyla entegre olması kaçınılmazdır.
Türkiye’deki çözüm süreci, seçimler nedeniyle şimdilik askıya alınmış görünmektedir. Ancak seçimlerden sonra, çıkacak tabloya da bağlı olarak yeniden gündeme gelecektir. Bu gündemin çatışmalı veya çatışma baskısıyla siyasi alanda oluşması beklenmektedir. Bu sürece olan dış destek de hesap edildiğinde, Türkiye’nin yeniden sıkıntıya girmesi sürpriz olmayacaktır.
Özellikle bugüne kadar yürütülen, Türklüğü ve Türk Milleti oluşumunu ortadan kaldırmaya yönelik politikaların, çözüm sürecinin bir parçası olduğu da dikkate alınarak, yeniden gündeme gelmemesi ülkemizin menfaatine olacaktır. Bu nedenle varlığımızı, bütünlüğümüzü ve güvenliğimizi tehdit eden hiçbir harekete müsamaha ve müsaade edilmemelidir.