Babalar Günü ve gerçekler
Anneler Gününde tarihi ciroya ulaşan firmalar aynı başarıyı Babalar Günü’nde de sağlamak için son üç haftadır tüketiciyi reklam bombardımanına tuttular. Yoksa siz halen babanıza hediye almadınız mı?
Eyvah!
Hem de ne eyvah. Aynı ticari oyunun sahnelendigi Anneler Günü’nde sadece kredi kartıyla yapılan alışveriş 731 milyon lira. Kartsız nakit ile yapılan alışverişi de ekleyince 1 milyar liraya ulaşıyor. Nasıl olsa kredi kartı da var; faizle de olsa al! Al da nasıl alırsan al!
Sonunu düşünme. Anneler Günü’nün borcu bitmeden babalar günü geldi çattı. Bundan 500 milyona yakın ciro bekleniyor. Mutlu olan anneler ve babalar mı; yoksa satıcılar mı?..
Yoksa aylık yüzde 3 ile adeta tefeciyi bile geçen oranda alışverişinizi kredilendiren
bankalar mı?..
Türkiye acılı ve yaralı bir ülke. Her yıl on binlerce gencimiz ya silahlı terörün ya da trafik terörünün kurbanı oluyor. Yani geride sayıları bir milyonu bulan yüreği yaralı babalar...
Siz kalkın ve bu ülkede ticari bir projenin ürünü olarak Babalar Günü’nü kutlayın.
Bu konuda fazla yoruma gerek yok.
Bu acıyı en iyi, yıllar önce kaybettiğimiz ünlü sunucu Cenk Koray anlatıyor. Gencecik evlâdını kaybeden Cenk Koray bakın bu acısını nasıl anlatıyor. Bu mektubu, Babalar Günü’nü kutlayan tüm evlâtların vicdanına sunuyorum:
***
Sizin hiç canlı canlı kolunuzu kestiler mi?
Hiç elinizi uzattınız mı ocakta yanan ateşin üzerine?
Demir tokmakları, başınıza başınıza indirdiler mi iri yarı adamlar?
Gözü dönmüş birileri, kırdılar mı parmakları-
nızı?
Tel örgülere takıldı mı sırtınız yerlerde
sürünürken?
Birisi gelip kolunuzu kıvırdı mı arkaya, zorlayarak ‘çat’ diye kırıverdi mi?
Çaresizlik denilen, çaresi bulunamayan tek gerçek, sarıldı mı boğazınıza?
Adamın biri gelip iki gözünüze iki parmağını sokup, kör etti mi sizi?
Büyük değirmen taşlarını getirip koydular mı üzerinize sırt üstü yatarken?
İyice bilenmiş bir bıçağı, böğrünüze sokup çevirdiler mi 360 derece?
Ayağınız kayıp yola düştüğünüzde, bacağınızın üzerinden hiç kamyon geçti mi?
Su diye size uzatılan bardağı kafanıza diktiğinizde, içinde asit olduğunu farkettiniz mi?
Demir bir çubuk, boğazınızdan girip boynunuzun arkasından çıktı mı hiç? Yolda sessiz sakin yürürken, aniden birisi gelip suratınızın en ortalık yerine muhteşem bir yumruk savurdu mu? Balkondan düşen koca bir saksı, tam kafanızın ortasına indi mi? Evinizin alev alev ateşler içinde yandığını seyrettiniz mi? Bir insanın sel suları içinde çırpına çırpına can verdiğini gördünüz mü? Veya bütün bunları görmemiş, yaşamamış bile olsanız, biraz düşününüz.. İşte bunların hepsi bir anda benim başıma geldi. 19 yıl babalık etmeye çalıştığım, Allah’ın bana emaneti, canım, gülüm, hayatım, herşeyim, bitanem, sebeb-i hayatım, evladım, oğlum Nihad, 3 dakika içinde yok olası kollarımın arasında ölüp gitti. Yapacak hiçbir şeyim yoktu. Kapının camı, şahdamarını kesmişti. Fıskıye gibi kan fışkırıyordu. Kan fışkırıyordu, umutlarım, istikbalim, hayatım yerlere dökülüyordu. Bana yakın durması gereken ölüm, beni ölmeden öldürüyordu. Bugün senden ayrılalı tam 1 yıl oldu. 365 günün bir tanesinde bile seni göremedim, elini tutamadım, yanağını öpemedim, bağrıma basıp sıkı sıkı sarılamadım. Evde tek başıma otururken, kapıda anahtar dönmedi ve sen içeriye girmedin. Bir tek gece odanın ışığı yanmadı. Ben kapını açıp ‘Yatıyorum, sen yatmıyor musun?’ diye soramadım.
Yaşamak canımı sıkmaya başladı.
Gül senin aradığına dair bir tek not vermedi tam 365 gündür. Bu kadar çabuk mu unuttun beni diye düşünüyorum zaman zaman. Ama beni unutmayacağını, unutmadığını biliyorum, ben de biliyorum, halan da biliyor, enişten de, Ece de. Ama oradan bir bağlantı kurulması mümkün değil... Günler geçiyor arslanım. Her geçen dakikayı, beni sana yaklaştırdığı için seviyorum. Eskiden nasıl üzülürdüm, zaman geçiyor, bir gün senden ayrılacağım diye. Ama şimdi, herşey tersine döndü. Herşeye tahammül edebiliyor insan. Allah böyle bir sabır vermiş kullarına. Ama tahammülü olmayan bir tek şey var; senin sevginden mahrum olmak. Bunu hissedememek, işte ölmeden bu öldürüyor insanı...
Cenk Koray