"Aynaları birbirimize tutmak yerine.."
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Gaziosmanpaşa’da uğradığı silahlı saldırıda şehit olan polis memuru Zekeriya Yurdakul için Vatan Caddesi’ndeki İstanbul Emniyet Müdürlüğü Yerleşkesi’nde düzenlenen törende yaptığı konuşmada, “Aynaları birbirimize tutmak yerine, şu aynayı bir de dışarıya tutmak durumundayız. Bu ülke, bizim için öyle sıradan elde bulunan bir ülke değildir. Bu ülkede gözü olanlar var, bu ülkede bizi kıskananlar var” dedi.
Aynayı dışarıya doğru tuttuğumuzda ne görüyoruz? Fazla uzağa gitmeye gerek yok; Oslo sürecini, Habur sürecini ve CIA danışmanı Henry Barkey’in “Türk Ordusu’nu kafese kapattık” değerlendirmesini
görüyoruz..
Yine Bülent Arınç’ın “PKK silah bırakırsa Abdullah Öcalan’ın ev hapsine alınması düşünülebilir” yaklaşımını görüyoruz. Her ne kadar Tayyip Erdoğan, “Bu, Bülent Arınç’ın şahsi kanaatidir” dese de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Eğer 4 parti bir araya gelirse, AKP temsilcisi de deklare ederse Öcalan’ın durumu tartışılır. Uzlaşma sağlanırsa mesele yok” yaklaşımını görüyoruz..
Bununla birlikte CIA’nın eski Türkiye şefi Graham Fuller’in “Şimdi Türkiye’de sol iktidar lazım” sözlerini hatırlıyoruz.
***
Aynayı dışarı tuttuğumuzda, Afganistan ve Irak’ın işgali, Arap Baharı ile Kuzey Afrika ve Orta Doğu’nun karıştırılması, Libya’nın bombalanması, Suriye’de muhalif grupların silahlandırılarak ülkenin parçalanmak istenmesi, İran’a yönelik tehditler ve “Yeni Anayasa” süreci ile Türkiye’nin de çözülme sürecine sokulmasını görüyoruz.
İçeride de bütün bunlarla eş zamanlı olarak Türkiye topraklarının yabancılara satışının daha da kolaylaştırılması, eğitim, hukuk, sağlık ve medya sisteminin yandaşlaştırılmasını görüyoruz..
Kılıçdaroğlu’nun ifadesiyle, yargının büyük ölçüde siyasallaştığını, adalet konusunda tuzun koktuğunu, yargının siyasi otoritenin emrine girdiğini görüyoruz..
***
Başa dönersek Bülent Arınç’ın “Öcalan’a ev hapsi yol haritasına bağlı” açıklamasını değerlendiren BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın, Oslo’daki mutabakata atıfta bulunarak, “Önümüzde bir yol haritası ve protokol var” dediğini görüyoruz..
Oslo görüşmesinde “Koordinatör ülke” , yani ABD temsilcisinin MİT ve PKK temsilcilerine “Şunu vurgulamak istiyorum. Bu toplantı, sadece bizim fikrimizdi. Ne Türk tarafından ne de Kürt tarafından olumlu yönde herhangi bir teklif aldık. İki tarafın değil, bizim sorumluluğumuz altında girişilen bir inisiyatiftir. Abdullah Öcalan tarafından üretilen kendi fikirleri parlamentoda yasa çıkaracakları zaman dikkate alınacaktır. Kendisinin parlamento için ürettiği öneriler dikkate alınacaktır” dediğini görüyoruz.
***
Yine aynayı dışarı tuttuğumuzda, Türkiye Irak’ın kuzeyine operasyon yaparken ABD’nin “Hemen oradan çekilin” uyarısını hatırlıyoruz.. O ABD ki Irak’ta başlıca hedefinin El Kaide gibi terör örgütlerini yok etmek olduğunu açıklamıştı. O ABD ki, Türkiye’nin terörle mücadelesi söz konusu edildiğinde “siyasi çözüm” yani “Yeni Anayasa” dayatmıştı..
AB’nin Türkiye ile ilgili bütün raporları da hep Türk Milleti aleyhine taleplerle doludur. Kürtlerin ve Alevilerin azınlık haline getirilmesi, Ermeni soykırımı iddiasının tanınması, Türk askerinin Kıbrıs’tan çekilmesi ve Rum egemenliğinin tanınması, Patrikhane’nin ekümeniklik iddiasının kabul edilmesi, Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması gibi taleplerin yanında Fırat ve Dicle sularının uluslararası bir konsorsiyum tarafından yönetilmesini bile isteyebilmişlerdir.
Ve aynayı dışarı tuttuğumuzda iktidarın Ankara’yı yani TSK’yı bir şer merkezi olarak gördüğünü, bu sebeple kendi durumunu, “Ankara’nın şerrinden Brüksel’in şefaatine sığınmak” olarak yansıttığını görüyoruz..
Ve aynayı dışarı tuttuğumuzda iktidarın son zamanlarda tamamen ABD yörüngesine girdiğini, terörün Türkiye’yi dönüştürmek için kullanılan bir savaş yöntemi olduğunu
görüyoruz..