Aydınlar da dalkavuklaşırsa...
Bir milleti zinde tutan, güçlü kılan o milletin fedakâr evlatlarıdır. Onların sayısı her dönem değişir ama fedakâr nesilleri yani aydınları olmayan bir millet, kaybetmeye mahkûmdur.
Yakın zamana kadar sık sık görüştüğüm Kazak düşünür, yazar ve şair Muhtar Şahanov, "Bugün görüyorum ki, Türk halkları kendi millî dillerinden, kimliklerinden, törelerinden uzaklaşıyor.. Ben bu durumu anlatırken ''Ahdalanmış halk'' diyorum... Yani hadım edilmiş..." demişti... Türkiye''de milliyetçi kitleler bulunduğunu hatırlattığımda da Şahanov, "Kitlelere bir diyeceğim yok. Umarım ki Türkiye''deki milliyetçilerin önde gelenleri de ahdalanmış olmasın!" demişti.
***
Bir görüşmemizin sonunda Şahanov''a Türk halkına mesajını sormuştum. Şöyle cevap vermişti:
"Ben Atatürk konseptinin yolundayım. Atatürk, çok zeki, dirayetli bir şahsiyetti. O bütün Türk varlığının, bütün Türk halklarının bağrına basması gereken ve her millete nasip olmayan Tanrı vergisi bir ruhtur. Biz Türk halkları olarak onun izinden gidersek, onun bizi görmek istediği yere ulaşabiliriz. Tarihin her döneminde büyük şahsiyetler gelir ama onlara büyüklüğü veren kendi milletinin ruhudur. Kendi ruhunu temsil eden böyle ruhlara gereken saygı gösterilmezse, bu, o millete saygısızlıktır. Saygıyı kendi halkı göstermez veya saygısızlığa izin verirse, bu kendine saygısızlık demektir ve milleti alçaltır. Türk halkına kendi öz oğluna gösterdiği saygı nispetinde saygı duyulur. Bu yüzden Atatürk ruhuna uymayan işleri onun namına yapanlar sadece Atatürk''ü değil Türk Milleti''ni küçültmüş olur. Oysa Türk halkını takdir etmek gerekir ki onun içinden böyle bir ruh çıkmıştır. Bu ruhu kaybetmeyin!"
***
Şahanov, "Uygarlığın Yanılgısı" adlı manzum eserinde Büyük Türk Hanlığı''nın çöküş sebebini anlatmıştı:
"Düşündünüz mü hiç, / Neden yıkıldı, / O kocaman Türk hanlığı? / Asıl sebebi şudur: / Kalabalık ordularıyla / Düşmanı yendiği halde / Yüksek kültürüyle / Durduramadı... / Önemli makamlara / Bezirganları getirdiniz; / Milletin kaderini / Ellerine verdiniz. / Bezirgan yüksek fiyat verene / Satar herkesi, her şeyini. / Bir ülke eğer geliştirmezse / Manevi değerlerini / Zamanla kölesi olur / İstemese de, / Manen güçlünün. / Maneviyatsız millet / Tavuk gibidir, / Uçamaz yükseklerde! / Ama acımasız zaman, / Korkunç balyoz vuruşunu, / Mutlaka indirecektir / Başınıza, korunun!"
Şahanov, "Aydını olmayan millet, ahlâksız kadın gibidir! Onsuz halk, halk değildir; Aptal bir sürü gibidir." diyor ve Stalin dönemini hatırlatarak devam ediyordu:
"Kanımızı zehirliyordu / Herkes için geçerli olan kural: / ''Karnın tok ve rahat / Uyumak istiyorsan, / Gözlerini tamamen kapat, / Tüm yeteneklerinle, / Önderini göklere yücelt / Kalmayacak hiçbir derdin'' / Dalkavukluk yapıyordu herkes. / Ve bu yüzden diktatörlerin, / Manevi önderlere karşı alerjisi vardır."
***
Ben de bu sosyolojik duruma dikkat çekerek, "Türkiye''de çıkar grubu oluşturmuş insanların sadece liderlerini değil, liderlerinin yaptıklarını da yücelttiğini, üstelik dalkavukluğun sadece Türkiye''deki liderlere değil, Avrupa ve Amerika''nın liderlerine de yöneldiğini tespit edersek, neden doğal bir servet üzerinde otururken halkın açlık tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını da anlayabiliriz.
Şahanov''un belirttiği gibi, ''İktidarın bulunduğu yerde, / Kaçınılmaz tapmanın tehlikeli virüsü vardır...'' O halde önce kendimizi gözden geçirmeliyiz" diyordum...
Bugün siyaset yapmak, lidere dalkavukluk yapmak anlamına geliyor. Dalkavukluk yapmayanın siyasette bir şansı yok! Aydınlar da dalkavuklaşınca, ülke, kolayca "şahsım devleti"ne dönüşüvermiştir.