Atatürk köşesini mi Türk devletini mi tasfiye ediyorlar?
Yeni yönetmelikle özel öğretim kurumlarından Atatürk köşesi kaldırıldı.
Bu uygulama, doğrudan AB’nin talebiydi.
Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu üyesi Daniel Cohn-Bendit, “Avrupa Birliği’ne katılmak Türkiye’de Kemalizmin sonu olabilir. Türkiye’nin önünde en sonunda, Bağdat mı, Barselona mı sorusu duruyor. Barselona’nın Türkiye için anlamı, geleneksel Kemalist köktenciliğin havaya uçurulmasıdır. Bağdat ise, Kemalist merkeziyetçilik ve otoriteciliğin güçlendirilmesi, dolayısıyla ’Avrupa’ya hayır’ anlamına gelecektir” demişti.
Tabii bu sözlerde bir çarpıtma ve şartlandırma vardı. AB’nin alternatifi Bağdat değil, Türk Birliği’dir!
Wolfgang Koydl ise “Türkiye her şeyden önce, her toplumsal ve politik gelişimini engelleyen taşlaşmış Kemalizmi kırmalıdır” diye konuşmuştu.
Atatürkçülüğü, “Atatürk milliyetçiliği” ni kimseye bırakmayanlardan, bu sözlere karşı en küçük bir tepki gelmemişti!
* * *
İngiltere kraliyeti tarafından “Tanrıya ve Emperyal Hedeflere Hizmet” rütbesi ile ödüllendirilmiş olan Türkiye-AB Ortak Parlamento Komitesi Başkan Yardımcısı ve Avrupa Parlamentosu Milletvekili Andrew Duff, Diyarbakır ve diğer bölgelere “otonomi” verilmesini önermiş ve Atatürk için, “Bu eski liderin fotoğrafları kamu binalarından indirilmeli. Türkiye Kemalizmle yüzleşmeli” demişti.
İngiliz derin devletinin adamı, özetle, “Cumhuriyetin kuruluş felsefesinden, Atatürk’ten, ulus devletten, üniter devletten vaz geçeceksiniz, federasyona dönüşeceksiniz!” demek istiyordu.
Teröristbaşı Abdullah Öcalan da benzer şekilde bir iç konfederasyondan bahsediyor!
Şimdi başta “Atatürkçüyüm” diyenler olmak üzere; herkesi Kemalizmle ve bu taleplerle yüzleşmeye davet etmek asıl bizim hakkımız sanıyorum.
Aydınlarımız, siyasilerimiz, komutanlarımız, Atatürk’ü takip etsin yeter, başka bir şey istemiyoruz!
* * *
Türkiye’nin Avrupa Birliği macerası ile ilgili stratejik karar, 1999 yılında Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Bülent Ecevit ve Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz tarafından verildi. AB’ye giriş, devlet politikası olarak belirlendi. Bu karar, dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu tarafından da paylaşıldı ve desteklendi.
Oysa, egemenliği Avrupa’ya teslim etmek, birkaç kişinin alacağı bir karar değildir. Zaten bu karar demokratik bir karar da değildir, apaçık bir dayatmadır!
Yine bazı devlet adamlarının, sivil ve askeri bürokratların, “Egemenlik kavramı değişmiştir” veya “Egemenliğin devri tartışılmalıdır” , hatta “TSK’nın Avrupa Birliği’ne karşı olduğunu söyleyeni Allah çarpar” gibi sözler söylediğini de hatırlamak gerekir!
Foreign Affairs dergisinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Avrupa Birliği’ne bakışıyla ilgili konu ile ortak bir makaleleri yayınlanan Ersin Aydınlı, Nihat Ali Özcan, Doğan Akyaz’ın tespitlerine göre, “AB süreci, ordunun Türkiye’ye dönük tehditleri bertaraf etmeyi amaçlayan ideolojisini sürdürme gereği duymadığı bir noktaya gelirse, TSK Kemalizmi de yeniden tanımlar!”
Bu makale ile ilgili olarak TSK’dan hiçbir açıklama yapılmamıştır!
Bu yönelim, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini ortadan kaldırmak, hatta Türkiye’yi ortadan kaldırmak sonucunu dahi getirebilir.
* * *
Türkiye Cumhuriyeti bakınız hangi felsefe ile kurulmuştur:
Atatürk, 13 Eylül 1920 günü Meclis’e sunduğu “Teşkilatı Esasiye Kanunu Layihası” nda şunları ifade edecektir:
“TBMM Hükümeti, hayat ve istiklâlini kurtarmayı tek ülkü ve amaç bildiği halkı, emperyalizm ve kapitalizm egemenliğinden ve zulmünden kurtararak, yönetim ve egemenliğin gerçek sahibi kılmakla amacına ulaşacağı kanısındadır.”
Bugün, egemenlik kimindir? Emperyalizm ve kapitalizm temsilcilerinin talepleri ile Atatürk köşesini mi kaldırıyorlar, yoksa onun şahsında Türk devletini mi tasfiye ediyorlar!