Atatürk düşmanlığı

Yüce Allah(C.c.) Peygamberine, tanrılık iddiasında bulunan Firavun’a bile yumuşak davranılmasını emrederken, Türkiye ve İslâm âleminde kan gövdeyi götürürken düzenlenen bir din şurasında bazılarının Atatürk dönemine kin ve nefretle yaklaşmaları, “birleştirme” yerine “ötekileştirme” ve “kutuplaştırma” çanağına kaşık sallamaları gerçekten ibretiâlem bir haldir.
Biz, Ortaylı, Halaçoğlu yahut İnalcık gibi Tarih Profesörü değiliz. Biz, “Ben her şeyi bilirim” diyen siyasetçi türünden de uzağız. Bizim özelliğimiz bir olaya mümkün olduğunca basiret ve iyi niyetle yaklaşmak... Bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek. Kardeşlik tesis etmek..
Atatürk’ü değerlendirirken o günün İslâmcılarına da bakmak gerekmiyor mu?
İki yıl önce, (Yeniçağ, 13.11.2012) yazmıştık.
İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Ramazan Yıldızoğlu, Şeyhülislam Sabri Efendi, onu mebus ve Şeyhülislam yapan Elmalılı Hamdi Yazır ve Mehmet Akifler’in, Ömer Nasuli Bilmen ve Hasan Basri Çantay’ların sohbet arkadaşı olmuş Prof. Ali Özek’in hatıralarını kaleme almış. Ali Özek Hoca Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı sonrası nelerle karşılaştığını bakınız nasıl anlatıyor:
‘Mustafa Kemal’i ilk zamanlarda hocalar, müftüler destekledi. Savaşı beraber kazandılar. O da onlara bir değer veriyordu. Sabatayistler o zaman Mustafa Kemal’e Hasan Basri Çantay grubu bu işi başaramaz diyorlar. O da tamam diyor, fakat onlara bir görev veriyor. Bunlar hükümeti kuramayınca Sabatayistler devreye giriyor. Mustafa Kemal de buna çok üzülüyor ve kızıyor. (...) Hasan Basri Çantay’dan dinlediğim -Bu işi başaramadık- şeklindedir.’
Dr. Yıldırım’ın eserinden yapılan alıntıya devam edelim:
‘Ömer Nasuhi Hoca, her zaman eski dönem mevzuları açıldığında, -Kabahat bizdedir- derdi.’
‘O senelerde, 1921’den sonra galiba, Mustafa Kemal iyice güçleniyor. Birçok olay baş gösteriyor. Oralarda çok sert davranıyor ve başarıyor. Sabatayistler o sırada Mustafa Kemal’in etrafında yerlerini almış zaten. O dönemde üç tane grup var. Biri Dr. Rıza Nur grubu. Şamanist olmak istiyorlar. Onlar ırkçıydı, Türklerin dini Şamanizm diye bir yola giriyorlar. Mustafa Necati o zaman Milli Eğitim Bakanı’ydı. O da Hıristiyan olalım diyor. Mustafa Kemal ve arkadaşları da biz ne Hıristiyan’ız ne de Şamanistiz. Biz Müslümanız ama reform yapacağız diyorlardı. Mustafa Kemal, Rıfat Börekçi’yi Diyanet İşleri Başkanı yapıyor. Protokoldeki yeri de Başbakan’dan önceydi. (..) Bu bana göre bir mana ifade ediyor.’
Ali Özek Hoca anlatmaya devam ediyor:
‘Mustafa Kemal, Mehmet Akif’in de bulunduğu dindar gruba hükümeti kurma yetkisi veriyor. Yani o günün muhafazakâr milletvekillerine hükümeti kurun diyor. Başbakan olarak kimi düşünüyorlardı, onu bilmiyorum ama herhalde Hasan Basri Çantay’ı düşünüyorlardı. -Bu görev bize verildi. Biz de toplandık fakat hiç kimse görev kabul etmedi. Mehmet Akif’e Milli Eğitim Bakanlığı’nı teklif ettik, kabul etmedi. Bir gün, sabah ezanı okununcaya kadar yalvardık. Gene de kabul etmedi. O yüzden kabahat bizdeydi. Eğer hükümeti kurabilseydik bu işler böyle olmazdı.’
Biz bu satırları Yenişafak’taki bir değerlendirme bilgilerinden yararlanarak kaleme almıştık.
Turkish Forum’da Ömer Sağlam yazmış:
“(...) Dr. Yaşar Nuri Özürk, Atatürk’ü anlatırken şöyle diyordu:
“...Çöken imparatorluğun külleri arasında Allah’ın bir lütfu gibi kalmış kaç insan varsa hepsini devreye soktu. Elmalı’ya Kur’an tefsir ve tercümesini yaptırdı, Ahmet Naim ve Kâmil Miras’a Buhari’yi tercüme ve şerh ettirdi. Fazla telaffuz edilmemekle birlikte, belki de bunlardan daha önemli bir şeye teşebbüs etti ama basiret yerine inat ve öfkeyle karşılaştığı için düşündüğünü yapma imkânı bulamadı. Türkiye’de Ezher benzeri bir İslam üniversitesi kurma hayali olduğunu bildiği bir zatı Ankara’ya çağırıp ona bu üniversiteyi Van’da kurması için devlet bütçesinden her türlü yardımı yapacağını söyledi. Başlangıç olarak da, Meclis kararıyla, büyük bir meblağı, kuruluş için tahsis etti. Aynı üniversiteyi kurmak için daha önce, Mahmut Şevket Paşa’nın aracılığıyla Osmanlı hükümetinden de önemli miktarda altın para alan bu zatın Atatürk’ün teklifine cevabı, ne yazık ki büyük bir talihsizlik oldu. Davet edilen zat, Gazi’ye şunu sordu:
- ‘Paşa, sen namaz kılıyor musun?’
- ‘Hayır, kılmıyorum!’
Bu cevaba Said-i Nursi’nin tepkisini yine Yaşar Nuri Öztürk’ten aktaralım:
- ‘Namaz kılmayan zalimdir, zalimin hükmü de merduttur!’”
Söyleyin Allah aşkına bir Müslüman dinine hizmet için önüne konan bir fırsata böyle nankörlük mü etmeliydi?
Kur’an’ın ayetleri ile “Bakara-makara” diye dalga geçenleri kanatlarının altına alanlar en ufak bir eleştiriye tahammül edebiliyorlar mı?

Yazarın Diğer Yazıları