Aslında her işleri böyle!
BM Genel Kurulu’nda boş koltuklara konuşan Erdoğan’ı dolu koltuklara hitap etti göstermek için Karaalioğlu yönetimindeki yandaş Star Gazetesi’nin başvurduğu “kes-yapıştır” yalanından sonra Erdoğan ve Davutoğlu konuştuğunda “Boş koltukları dolu göstermek” gibi bir geleneğimiz oluştu.
Bunun son örneği, dün Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği toplantısında Davutoğlu konuşurken, “Boş koltuklar görünmesin diye yerden otomatik olarak çıkan platformlar” ile sağlandı.
Bu sayede toplantıdaki konuşmacılar, “Dolu salona konuşuyoruz” morali ile konuştu. Toplantıya katılan dinleyiciler ve bizler gibi olup biteni ekran başında izleyenler, “Başbakan, koltukları dolu salonlara hitap ediyor” algısı yaşadık. İşte bu “boş koltukları dolu gösterme” hikâyesi Türkiye’nin her işinde ayniyle vaki maalesef. Mesela Erdoğan “Dünya lideri” gibi gösteriliyor amma, dünya ve biz çok iyi biliyoruz ki bırakınız dünyayı, Türkiye’nin bir bölgesinde bile sözünün geçtiği yok. Kendi ülkesinin bir bölümüne sözünü geçiremeyen bir zatın dünya lideri olması mümkün mü? Tabii ki değil...
Yine meselâ Erdoğan’ın Ahmet Davutoğlu’nu “Başbakan olarak göstermesi” de böyle. Cumhurbaşkanı Erdoğan İçişleri Bakanı’na talimat veriyor. Valilere talimat veriyor. Meclis’e, şu şu kanunları şöyle çıkartacaksınız diye talimat veriyor. Vergi oranlarını, ABD’sinden AB’sine kadar bütün dış politikayı Erdoğan belirliyor. İçeride Erdoğan, dışarıda Erdoğan... Demek ki Erdoğan’ın Davutoğlu’nu “Başbakan gibi göstermesi” de “boş koltukların dolu gösterilmesi” gibi bir şey...
Hükümet borçtan kımıldayamıyor amma “Kasayı dolu” gösteriyor...
Sokaklarında hatta evlerinde can güvenliği kalmamış bir toplum ürettikleri halde ülkeyi “yaşanabilir örnek ülke” olarak gösteriyorlar. Kandil’dekiler, “Militanlarımızı Türkiye’ye gönderdik, savaş süreci başlamıştır” diyor ve gerçekten de dediklerini yapmaya başlıyor, ülkeyi kan gölüne çeviriyorlar, AKP bu hali “barış süreci” olarak gösteriyor..
Adalet, AKP’nin arka değil gül bahçesi haline geliyor, hükümet bu süreci, “hukukun zaferi” olarak gösteriyor. Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’la çoluk çocuk aile boyu resim çektirip aylarca yiyip içiyor, karşılıklı vizeleri kaldırıyor, ardından Esad’la resim çektireni “Kemal Kılıçdaroğlu” olarak gösteriyor... PKK’yla masaya oturuyor, Öcalan’ı hükümetin ortağı gibi yetkilerle donattıktan sonra, Avrupa’yı, “PKK terör örgütünü destekliyor” gösteriyor...
Uzatmayalım...
Her olumsuz işte, milletin tepki göstereceği her işte kendilerini kenara çekiyor, başkalarını toplumun önüne atıveriyorlar. Sanırsınız ki AKP hep doğru şeyler yapıyor, başkaları bu işi bozuyor. Bu mümkün mü? Sen ülkeni başkalarının merhameti ile yöneteceksen, ülkenin işgal edilmesini istiyorsun demektir. Yaptığın çürük ki düşman üfleyince yıkılıveriyor...
Bu iddiaların aslı astarı yok.
İşin aslı, (doğru olanlar bahsinde bile) yaptığın o kadar çürük ki düşman üfleyince yıkılıveriyor...
Gerçek ortada, yalana hiç gerek yok..
Çünkü...
Bir gün Peygamber Efendimize(s.a.v.)’e “Müslüman şunu yapar mı, bunu yapar mı” diye büyük günahları bir bir sayan ashaba Peygamberimiz, “Evet”, “Evet” dedikten sonra, “Müslüman yalan söyler mi?” diye sorulduğunda, “Hayır Müslüman yalan söylemez” cevabını veriyor...
“Her şeye rağmen” AKP’liler iyi düşünsün...