Askıya çıkarılan fatura mı iktidar mı?
İktidarın, yardım toplayan belediyeleri, "devlet içinde devlet"; muhalif gazetecileri ise "virüs" olarak suçlamasından sonra adım adım, özellikle medyada öne çıkan kadınlardan başlamak üzere toplumun sindirilmesine, korkutulmasına yönelik tutumlarda artış oldu.
Bugüne kadar tecavüz listesi yapan veya komşularından ölüm listesi yaptığını söyleyenlerle ilgili herhangi bir adli soruşturma yapıldığına dair bilgi yok!
Adana'nın Yüreğir ilçesinde, ufak bir tartışma büyütüldü ve kamu görevlisi vatandaşa silâh çekti. Sonuçta CHP Gençlik Kolları Başkanı olan genç gözaltına alındı ama serbest bırakıldı. Ardından Cumhurbaşkanı, aynı genci, Van'da kamu görevlilerine saldıran ve ikisini şehit eden teröristlere benzetince tutuklama geldi!
***
Bir taraftan da, "Maküs talihten kaçış yok" başlığı altında bir yazı yazarak Erdoğan'ı Menderes ile karşılaştıran Ragıp Zarakolu üzerinden darbe tartışması başlatıldı.
Zarakolu'nun ifadesi elbette sorunludur ve kendisinin amacı ne olursa olsun, iktidara uzatılan bir pas niteliğindedir. Canan Kaftancıoğlu'nun sözlerinin böyle yorumlanması ise zorlamadır. İktidarın değişmesi için erken seçimden başka ne mi olur? Meselâ, "istifa etmeye mecbur kalmak" olabilir değil mi?
İktidarın, sosyal medyada kutuplaşmaya hizmet eden gruplaşmalar başlatması, Erdoğan'ın ise "PKK'lıların Van'da yaptığı eylem ile CHP'lilerin Adana'da gerçekleştirdikleri saldırı farklı araçlarla olsa da aynı gayeye yöneliktir" demesi, "Türkiye'yi nereye sürüklemek istiyorlar?" sorusunu sordurmuyor mu?
Tüm bunların üzerine, "Mavi Vatan" kavramı üzerinden, Türkiye ile Libya arasındaki deniz komşuluğunu gündeme getirerek önemli bir hizmette bulunan Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı Cihat Yaycı'nın, kendi komutanına haber verilmeden görevden alınması ve sonuçta istifası geldi.
Bütün bu olaylar ve söylemler, birbiriyle ilgilidir ve Türkiye'nin önümüzdeki süreçte nasıl bir yönetim şekline sürüklenmek istendiğini gösteren verilerdir.
***
Peki İstanbul ve Ankara Büyükşehir belediyelerini niçin çalıştırmak istemiyorlar? Çünkü biliyorlar ki iktidarın alternatifi bu iki belediyenin uygulamalarından doğacaktır.
Nasıl mı? DW Türkçe'de, Defne Altıok imzasıyla, "Türkiye'nin yüzde 34'ü sosyal yardım aldı" başlıklı bir haber yayınlandı. Haberde Koç Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Erdem Yörük'ün DW Türkçe ile paylaştığı verilere yer verildi.
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın raporlarında 2017'de 3,2 milyon hane için 36 milyar TL ve 2018'de 3,5 milyon hane için 43 milyar TL harcandığı belirtiliyor. Türkiye İstatistik Kurumuna göre ortalama hane halkı büyüklüğü 3,35 kişi.
Cumhurbaşkanlığı 2020 Yıllık Programı'na göre ise belediyeler dışındaki kamu kuruluşlarının sosyal yardım harcamalarından 17 milyona yakın kişi yararlanmış. Aynı rapor, belediyelerin tüm sosyal yardımlarının 2016'da 2,1 milyar TL, 2017'de 3,2 milyar TL ve 2018'de 4,9 milyar TL'ye ulaştığını belirtiyor.
Yörük, KONDA ile birlikte yürüttüğü anket araştırmasında, nüfusun yüzde 34'ünün son bir yıl içerisinde sosyal yardım aldığını söylüyor!
***
AKP'nin üzerine oturduğu oy tabanı bu işte... Bu sebeple, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş'ın aynı kitleye yardım ulaştırmasını, yatırımlara girişmesini önlemeye çalışıyorlar.
İmamoğlu, son olarak "İstanbul'da bizim birimlerimizi arayarak bize ulaşan insan sayısı 1 milyonu aştı. Yani bu sayıda vatandaş, 'İhtiyaç duyuyorum ve yardım talep ediyorum' diye başvuruyorsa bu çok ciddi bir meseledir." diyerek durumu özetledi...
Fakat bu iki belediye, "askıda fatura" uygulamasıyla zenginin fakire yardım etmesini sağladı. İktidar işte bu konuda askıda kaldı, ne yapacağını bilemedi!