Asıl sorun: "devlet alzheimerı"

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, depremle ilgili bilgi verirken "Elazığ'da deprem olur olmaz ki biz de İstanbul'da depreme hazırlık toplantısındaydık. Türkiye Afet Müdahale Planı çerçevesinde neler yapabileceğimizi değerlendirdiğimiz ve İstanbul'da bir deprem olursa nasıl tedbir alabileceğimiz ve hangi koordinasyonu ne şekilde yapabileceğimize yönelik bizim 28 çalışma grubumuz var. Deprem oldu... Topkapı Sarayı'ndaki bütün hazinelerin nasıl korunacağından tutun vatandaşlarımızın toplanma yerlerindeki ihtiyaçlarına kadar çok kompleks bir çalışma bu. İstanbul'da 7,5'lik bir deprem bekliyoruz. Beklenen olası deprem 7,5. Depremin olası senaryosunu ciddi biçimde çalışıyoruz" dedi.

***

İstanbul'da 7.5 şiddetinde deprem olup olmayacağı tartışmalıdır. Zaten büyük depremler İstanbul merkezli değil, Körfez ve Marmara merkezlidir. Çünkü kırılması beklenen fay hatları oralardadır. Tabii 1999 Körfez depreminde İstanbul'un da ne kadar etkilendiği göz önüne alınarak en kötü senaryoya göre tedbir geliştirilmesi doğrudur ancak bunun açıklanması gerekmezdi.

7.5 şiddetinde deprem bekliyorsanız, son teknoloji ile yapılan ve 8 hatta 9 şiddetinde depreme dayanıklı binalar dışında İstanbul'da hiçbir binanın ayakta kalamayacağını da öngörüyorsunuz demektir. Öyleyse, İstanbul'u yeniden inşa etmek için kaynak oluşturmak gerekir. Bugünkü gibi blok blok değil, mahalle mahalle kentsel dönüşümü başlatmak gerekir... Bu yönde bir çaba var mı? Yok.

Halk TV'de Ayşenur Arslan'ın programında bu konu konuşulurken bir seyirci görüşüne yer verildi. Vatandaş diyor ki, "Kanal İstanbul projesinden vazgeçtiklerini açıklayacaklar da buna gerekçe oluşturuyorlar. Kanal yapılacak yerin etrafındaki arazileri satın alanlara bir şey söylemeleri lâzım çünkü..."

***

Düşünebiliyor musunuz, Elazığ'daki kurtarma çalışmaları devam ederken, valinin bakana arz etmek için önemli gördüğü tespit "kamuoyunda da algı çok iyi şu anda" şeklinde olabiliyor.

Can Ataklı, bu durumu ve benzer tepkileri, "Elazığ depreminden sonra devletin ilgili birimleri elbette elinden geleni yapmıştır ve yapmaya devam etmektedir ama iktidarın bu süreçte ne kadar korku ve telaş içinde olduğu gerçeği de elbette gözlerden kaçmıyor. İktidar, oluşacak tepkinin bir anda tüm yurdu sarmasından endişe ediyor" diye inceledi.

Bu ülkede Elazığ'da bir vatandaşın ayağına diken batmışsa bu hepimiz ilgilendirmelidir. Türkiye nüfusunun beşte birinin yaşadığı İstanbul da bütün Türkiye'nin ilgi alanındadır. Fakat sorun sadece deprem değil ki, işte Çin'de ortaya çıkan coronavirüs sadece bu ülke halkını değil bütün dünyayı tehdit ediyor. Bu tür sorunlarla baş edebilmek için rasyonel akılla yönetilen bir devlet yapısına sahip olmanız şarttır.

Yeniçağ yazarı Ahmet Gürsoy da konuyla ilgili olarak "Asıl sorun: Yönetim felsefemiz" başlıklı yazısında "Ana sebep, sorun çözme kültürümüzden kaynaklanıyor. Bizim kültürde 'kervan yolda düzüldüğü' için, tam zamanında ve gelecek yönetim stratejimiz yok. Biz daima 'o gün (her ne gelecekse veya olacaksa) gelsin bakarız' felsefesindeyiz. Türkiye'de yaşanmakta olan siyasi kavga ve kargaşanın temelinde de aynı sorun var. Her şeyi kişilerden beklemek, sistemli ve ilkeli düzen kurup işletemediğimiz için daima siyasi kurtarıcı beklentisi içindeyiz. Bu nedenledir ki bizde daima yönetim sorunu vardır." ifadelerini kullandı.

Geçen Cumartesi günü, İstanbul'da Türk Dünyası İnsan Hakları Derneği'nin düzenlediği Kanal İstanbul ile ilgili panelde, konuşmacılardan Barolar Birliği Başkan Yardımcısı Av. Hüseyin Özbek, Kanal İstanbul ile ilgili sorunları anlatırken Türkiye'de bir "devlet alzheimerı" yaşandığını, asıl sorunun bu olduğunu söyledi.

Yazarın Diğer Yazıları