Artık vaaz vermek hakimlerin işi mi oldu?
AKP Sözcüsü Ömer Çelik, "Demokrasimiz her türlü rejim istismarına kapalıdır. Ayasofya'yı rejim tartışmasına dönüştürmek provokasyondur. Kimse bu ülkede Atatürk'e saygısızlık yapamaz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk bu ülkenin ilk Cumhurbaşkanı'dır. Atatürk'ü kendilerine kalkan yapanlar onu istismar ediyor" dedi!
Birincisi, Ayasofya'nın ibadete açılması üzerinden, Atatürk'e lanet okuyanlar ve ardından hilafet çağrısı yapanların veya alfabe tartışması açmaya çalışanların kimler olduğuna bakalım. İktidar ve bazı destekçileri değil mi?
İkincisi Atatürk'ü kalkan yaparak onu istismar edenler vardır ama Ayasofya üzerinden rejimi sallamaya çalışanlara tepki gösterenler, içten davranmıştır. Öyle ki tepki gösterenler, her türlü riski göze alarak tavır koymuştur.
***
Hem sonra rejim istismarını veya provokasyonu bir kenara bırakalım, Türkiye'de artık hukuk devleti yokmuş gibi dine dayalı yargı kararları veriliyor.
"Hukuk devleti" ne demektir, bunu algılayamayanlar çoktur. Hukuk devleti, en kısa tanımıyla, faaliyetlerinde hukuk kurallarına bağlı olan, vatandaşlarına hukukî güvenlik sağlayan devlet demektir.
Hukuk devletinde, kamu erki, düzenine bağlıdır. Bir hukuk devletinde hukuka uymak sadece vatandaşlar için değil, devlet için de zorunludur.
Hukuk devleti, hukuk kurallarına bağlı devlettir. Bir hukuk devletinde mahkemeler dini kurallara göre karar veremez.
***
Bu konu, istismara müsaittir. Bu sebeple belirtmeliyim ki, bir fiil hukukta suçsa dinde de zaten günahtır veya bir fiil dinde günahsa hukukta da suçtur. Yani bütün hukuk sistemlerinin temelinde etik öge olarak ahlak ve din kuralları vardır. Fakat bu böyledir diye hukuk devletinde mahkemeler din kurallarına göre karar vermez; kanunda ne yazıyorsa ona göre karar verir. Zira ceza hukukunun evrensel ilkelerinden birincisi, "kanunsuz suç olmaz, kanunsuz ceza olmaz" şeklindedir. Dinde aynı fiil, günah olarak kabul edilmiş olsa bile hâkimler kanuna göre karar verir.
Zira hâkimin veya ülke halkının dini inançları, ne olursa olsun, hukukta kanunlar esastır. Meselâ Türkiye'de bir hâkim ayet veya hadisleri dayanak göstererek karar verirse başka bir hakim de Hacı Bektaşı Veli'nin Makalat adlı eserinden alıntılar yaparak gerekçeli kararını oluşturur! Hâkim Sünni, sanık Alevi veya tam tersi olabilir. Yahut sanık Müslüman, müşteki Hıristiyan olabilir. Veya taraflardan birinin dini inançları da olmayabilir. Hâkimler kanunların yerine dini kurallara göre karar veriyorsa, o devlet hukuk devleti değil, din devleti olmuş demektir. Bu da orta çağa dönüştür.
***
İşte son örnek: Anadolu 64'üncü Asliye Ceza Mahkemesi, Üsküdar'daki Surp Krikor Lusavoriç Ermeni Kilisesi'nin haçını söküp kıran Mazlum Serin'e 1 yıl 4 ay hapis cezası verirken gerekçeli kararında En'am Suresi'nin 108'inci ayetini kaynak gösterdi.
Mahkeme, gerekçeli kararında "En'am Suresi 108. Ayet, Diyanet tefsirinde, başkalarına, onların inançlarına ve kutsal saydıkları değerlere hakaret etmenin İslami edep ve ahlakla bağdaşmadığı gibi, İslamı'ın izzetine de zarar getireceği, Müslümanların bu durumlara imkan verecek söz ve davranışlardan kaçınmaları emredilmektedir." gibi ifadeler kullandı.
Oysa bir fiil kanunda nasıl tanımlanıyorsa ona göre karar verilir. Yoksa dini açıklamalar yapsın diye bu ülkede bir Diyanet İşleri Başkanlığı vardır değil mi?
Tabii, Atatürk'ün kurduğu ülkede yine Atatürk'ün kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı adına, camiden Atatürk'e kılıç sallanabiliyorsa, hâkimler de hukuku bırakıp, vaaz vermeye başlar!