Arşivci soykırımı olmasın!
En son söyleyeceğimizi en başta söyleyelim: Eğer düzeltilmezse, bu büyük hata, tarihte 'arşivci soykırımı' olarak anılır…
24 Haziran seçimleriyle birlikte yeni sisteme geçilene kadar Başbakanlığa bağlı Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü vardı… Başbakanlık lağvedildikten sonra yayınlan Devlet Arşivleri Başkanlığı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'yle kurum, Devlet Arşivleri Başkanlığı olarak yeni devlet teşkilatındaki yerini aldı…
Buraya kadar problem yok görünüyor… Asıl problem bundan sonra başlıyor… 5-30 yıllık tecrübeye sahip kurum personeli, kendilerine sadece sözlü garanti verilerek Devlet Personel Başkanlığı'na, yani uzmanlık alanlarından farklı ve ilgisiz alanlara kaydırılacakları 'havuz'a devrediliyor… Toplam 524 personelden 330'u açıkça tasfiye ediliyor…
Yılların birikimiyle oluşmuş, ehliyet ve liyâkat gerektiren bir iş alanıyla ilgili, siyasî gerekçelerle, tamamen keyfi, hak kaybına yol açabilecek sinsice bir tavırla, sadece bir personel grubu mağdur edilmekle kalmıyor, devletin büyük emekle oluşmuş 'arşivci birikimi' örseleniyor…
***
Kuruluşundan bu yana, çok büyük emeklerle oluşmuş birikim, yeniden oluşturulması neredeyse yarım yüzyılı alabilecek potansiyel, arşivciliği milli varlığımızın ve bekamızın teminatı, vatanımızın tapusu, millî kimliğimizin belgesi olarak gören anlayış, bu yöntemle tasfiye edilmek üzere…
Hafızalarımızda hâlâ… İkinci Körfez Savaşı'ndan sonra Irak'ta tapu ve arşiv kayıtlarının nasıl yağmalandığını, yakılıp yok edildiği… Dünyanın her yerinde, özellikle ateşle çevrili coğrafyamızda bu durum hiç değişmiyor… İlk hedef arşivler ve tapu kayıtları oluyor…
Bu kadar büyük öneme sahip bir alanda, biz savaş mı geçirdik ki, yılların tecrübesine sahip personel başka kurumlara kaydırılarak, yerlerine başkalarının getirilmesine kapı aralanıyor? Bu nasıl bir anlayıştır ki, devletteki devamlılık ilkesi en çok arşivcilik alanında zedeleniyor?
***
Oysa biz devlete ait arşivlerin yok pahasına, vagon vagon Bulgaristan'a satıldığı dönemlerin çoktan geride kaldığını, şimdiki teknolojik imkânlarla arşivlerin kopyalanmasının çok daha mümkün olduğundan hareketle, daha titiz bir döneme geçildiğini zannederken, arşivlerimizdeki 'millî potansiyel'e inen bu büyük tırpanın izahı yoktur…
Yaptıkları işi sadece bir meslek olarak değil, bir 'hayat tarzı', 'devletin ve milletin bekası için vaz geçilemeyecek bir mesai' olarak gören milliyetçilere karşı asla kabullenilemeyecek bir tasfiye girişimidir bütün bu yaşananlar… Arşiv alanında, tek tip personel kitlesi meydana getirme amaçlı, hile ve sinsilik dolu bu yaklaşımın arşivcilik kültürümüze büyük bir darbe vuracağı aşikârdır…
Yeni sistemde neredeyse bütün kurumlar personeliyle birlikte Cumhurbaşkanlığı'na bağlanırken, bu kurumla ilgili 'Personeli ile bağlanır' ifadesi kullanılmaması ve kurum çalışanlarının meslekleriyle ilgili olmayan alanlardan değerlendirilmek üzere 'havuz'a bırakılması, 30 yılda 45 milyon evrak tasnif eden büyük bir tecrübenin sahadan çıkarılması ve 1980'lerden sonra bin bir zahmet ve emekle oluşturulmuş kültürün adeta yok edilmesi anlamına gelmektedir…
Yapılması planlanan bu uygulamayla, arşiv anlayışımız büyük bir akamete uğrayacaktır… İşte bu gerekçeyle, söz konusu tasarruf tarihte yerini 'arşivci soykırımı' olarak alacaktır… İşin izaha muhtaç tarafı, bu soykırımın bir 'düşman eliyle' değil, içeriden bir taassup sonucu oluşacak olmasıdır…
***
Henüz her şey bitmiş mi? Değil… Hâlâ telafi şansı var mı? Var… Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'nün Ankara ve İstanbul birimlerinde çalışmakta iken; yeni yapılanmada Devlet Arşivleri Başkanlığı'nda istidam edilmeyen personelinin; herhangi bir ayırıma tabi tutulmaksızın Devlet Arşivleri Başkanlığı'nda yeniden istihdam edilmeleri bu işi çözecektir…
Millî varlığımızın bu denli tehdit altında olduğu bir ortamda, üstelik ülkeyi yönetenlerin de 'millî' vurgularının yükseldiği bir dönemde, milliyetçi düşünceye mensup veya yakın oldukları gerekesiyle, yarıdan fazlayı oluşturan bir arşivci potansiyelin bedel ödemeye zorlanması, ancak akıl tutulmasıyla izah edilebilir…
Diliyoruz, ilgililer bu fahiş hatadan vaz geçerler… Ve diliyoruz, 'ülke bekası'nı gerekçe göstererek, siyasî iktidara destek olan milliyetçi siyasetçiler, bu desteğin karşılığında muamelenin böyle olmaması gerektiğini ilgili yerlere hiç gecikmeden hatırlatırlar, hatadan dönmelerini sağlarlar…