Arınç'ın kızılelmaları!
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Manisa’da Kurşunluhan Talebe Yurdu Derneği ve Okumayı Teşvik Eğitim Kültür ve Yardımlaşma Derneği’nin düzenlediği pilav gününde “Artık hedeflere kılıçla, okla, bombalarla değil, eğitimle, okulla, bilimle varıldığını” söyledi.
Güzel de hedef nedir?
Hedef konusunda Arınç, Ömer Seyfettin’in yazdığı Kızılelma’dan örnek verdi.
“Kızıl elma dediğiniz yerin hududu, merkezi belli değildir. Ömer Seyfettin öyle anlatıyor. Sorarlar birisine, padişahtır o, ’ben bilmem yeniçeri daha iyi bilir’ der. Yeniçeriye sorarlar asker der ki ’Bizim şimdi okumuzun en uzakta vardığı yer kızıl elmadır. Biz oraya gideriz, orayı fethederiz. Oraya vardıktan sonra kızıl elma, okumuzun en uzaklara düştüğü yerdir. Oraya varırız, ondan sonra yine okumuzu atarız, kızıl elma hedefine ilerleriz.’ Bunu bizim Türk tarihinde bir menkıbe gibi anlatırlar. Asker, Belgrad’a vardıysa ’kızıl elma, kızıl elma’diye bağırır. Budapeşte’dedir kızıl elma. Oraya varır bağırmasına devam eder. Anlarsınız ki Viyana’dır. Ondan daha ötesidir. Daha yukarılarda daha yükseklerde bir yerdir..”
* * *
Demek ki ulaşılması gereken birçok kızılelma var ama onların ne olduğunu sadece ekonomiyi, eğitimi, okulları, siyaseti, medyayı, hukuk düzenini planlayanlar biliyor. Bir hedefe ulaşıldığı zaman öbürü için çalışmalar başlıyor.
Mesela Anayasa Mahkemesi ve HSYK ele geçirilince, Yargıtay ve Danıştay hedef alınıyor!
Tabii Türkiye’de üniversite sınavlarında, KPSS sınavlarında, polis sınavlarında soruların çalınması, hak etmediği halde üniversitelere ve devlet kadrolarına yerleşen insanların oluşturduğu sahtekârlık kültürünün artık toplum hayatının kuralı haline gelmesi de böyle bir planlamanın ürünü olsa gerek!
Üstelik, Tayyip Erdoğan da “Çoğu gitti azı kaldı” diyor.
Gerçekten çoğu gitti azı kaldı. Türkiye’de Türk egemenliği ekonomik olarak ortadan kaldırılmış durumdadır. Egemenlik artık Wall Street sermayesine devredilmiştir.
* * *
Türkiye’nin kurucu felsefesi olan “Ne mutlu Türküm diyene” ekseninden çıkarılmasına ve “Türkiyelilik” kimliğine büründürülmesine de az kaldı.
İşte Türk Eğitim Sen Kayseri Şube Başkanı Ali İhsan Öztürk, 18. Milli Eğitim Şûrası’nda, Eğitim Ortamları, Kurum Kültürü ve Okul liderliği komisyon raporunun 33. Maddesini hatırlatıyor:
“Madde 33-Törenler ve toplantılar, paylaşma, bütünleşme, denetim ve kontrol mekanizmaları olup okul yönetimi tarafından, kültürü etkileme, değiştirme ve yeni değerlerin paylaşılması amacıyla rutin ve zoraki katılıma dayalı etkinlikler olmaktan çıkarılıp yoğun olarak ortak duygu ve değerlerin paylaşımını sağlayacak şekilde düzenlenmelidir.”
Öztürk, “Sinsice kaleme alınmış ve gerçek niyeti bir okuyuşta anlamanın zor olduğu bu madde, ilgili komisyon tarafından getirilmiş ve Şûra’da hiç tartışılmadan geçirilmiştir. Andımızın kaldırılması ile ilgili önerge Şûra üyeleri tarafından, Türk Eğitim Sen’in uyarıları ile reddedilirken, bu maddenin el altından geçirilmesi son derece önemlidir. MEB bu maddeyi Şûra kararı olarak kabul eder ve uygulamaya sokarsa, bundan sonra, İstiklal Marşı, Andımız ve Milli Bayramlarla ilgili kutlama programlarına katılım zorunlu olmaktan çıkarılacaktır. Anlaşılan odur ki ne olduğu, nereden geldiği, hangi kültüre ait olduğunun farkında olmayan, vatan millet sevgisinden nasiplenmemiş bir nesil istenmektedir” diyor.
Ömer Seyfettin’in bahsettiği kızılelma yöntemi ile zirveye çıkan Türk Milleti’nin bütün kaleleri aynı yöntemle geri alınıyor demek ki! Hem de İslâm kullanılarak!