Anadolu’da Türk birliğini yıkma stratejisi!
İlkokul kitaplarından itibaren, tarih derslerinde Türk çocuklarına öğretilen bir kavram vardı: “Anadolu’da Türk birliğini sağlamak..”
Moğol akınları ile Anadolu Selçuklu devletinin dağılması, Anadolu’da Türk beyliklerinin oluşması, Osmanlı devletinin kuruluşu, Osmanlı’nın Doğu Roma tekfurlarıyla savaşa tutuşması, ardından diğer Türk beyliklerini bazen savaşarak bazen da ikna yoluyla kendi devletine katması işlenir, Yıldırım Bayezıt’ın Anadolu’da Türk birliğini sağlamak üzere iken Timur ile yapılan Ankara savaşı sonrasında devletin birliğinin bozulması, ardından Dulkadıroğulları’nın da katılımı ile yeniden aynı birliğin oluşturulması üzerinde durulurdu..
Fakat Timur’un Anadolu’dan bir kısım Türkmeni kendisi ile birlikte götürdüğünü, ardından Yavuz döneminde Şah İsmail ile girişilen savaş öncesinde ve sonrasında tersine göçün devam ettiğini, okul kitapları yazmazdı.. Bu savaştan sonra, Osmanlı’nın, uyguladığı iskan politikası ile değişik etnik kökenlere mensup insanları, ülkenin çeşitli bölgelerine karıştırarak yerleştirdiği de yazılmazdı.. Yavuz’un, Türkmenlerin İran’a kaçması sonunda boşalan topraklara, yani İran ile Osmanlı siyasî coğrafyası arasına Kürt unsurunu yerleştirerek ve onlara beylik vererek sınırlarını güvence altına aldığını, yüzyıllar sonra benzer bir politikayı Ermenilere karşı Kürt aşiretlerinden oluşan Hamidiye Alayları’nı kuran 2. Abdülhamit’in de uyguladığını kimse dile getirmezdi.
***
Anadolu coğrafyasında, Türk beylikleri içinde en güçlü stratejiye sahip olan Osmanlılar, Türklerin çoğuna savaşla baş eğdirmiştir.
Anlaşılıyor ki savaşların gerçek sebebi, ekonomik ihtiyaçlar olsa da bir devletin güç sahibi olabilmesinin yolu, vatandaşlarını bir hedefte birleştirmesinden geçer.
Hz. Muhammed bile İslam’ı tebliğ ettiği yıllarda, inançta ve hedefte birleştirdiği ilk Müslümanlarla birlikte üç savaş yaptı. Üstelik o savaşlarda baba ile oğul veya öz kardeşler birbirine kılıç çekti, birbirinin başını kesti. Dört halife döneminde de Arap orduları, Cebelitarık’tan Maveraünnehir’e uzanan bir cihan imparatorluğu kurdu.
Fatih’in yöntemi de Akkoyunlular veya Karamanoğulları ile yaptığı savaşlarda görüldüğü gibi “Başlılara baş eğdirmek, dizlilere diz çöktürmek” tir. Tarihin kanunu budur.
***
Atatürk’ün önünde ise bir taraftan dış düşmanla uğraşırken içerde isyan çıkartanlarla uğraşmanın ötesinde bir de etnik meseleler ve Alevilik-Sünnilik ayırımını aşmak gibi bir mecburiyet vardı.
İngiltere, Fransa ve Rusya Kızılırmak’ın doğusunu Rumlar’a, batısını Ermeniler’e teslim ederek bu topraklardaki Türk varlığını tamamen yok etmeyi planladılar. Bu plan Ermeniler’e ve Kürtler’e ayrı devlet kurmayı öngören Wilson prensipleri ile de desteklendi. Ermeni istilası İttihat ve Terakki tarafından tehcir ile önlendi. Kürtler Türk varlığının bir parçası olduklarını ilan ettiler ve bu savaşta düşman oyununa gelmediler. Karadeniz’de katliam yapan Rum çeteleri, Osman Ağa komutasında ortadan kaldırıldı. Ege’de devlete isyan etmiş efeler, Rum çetelerine karşı milli mücadeleye katıldı. İç isyanların bir kısmı Osman Ağa ve Çerkez Ethem kuvvetleri tarafından bastırıldı. Mustafa Kemal Paşa’nın başkomutanlığında sürdürülen milli mücadelede Kazım Karabekir Paşa, Şark cephesini düşmandan temizledi. Garp Cephesinde İsmet İnönü, Türk’ün mâkûs talihini yendi. Sakarya’da düşman tuzağa düşürüldü ve büyük taarruz gerçekleşti.
Halka “Türkiye’yi kuran Türkiye halkına Türk Milleti denilir” ve “Ne mutlu Türk’üm diyene” politikası ile ulus bilinci vermeye çalışan Atatürk’ün bu stratejisine karşı, özellikle İngiltere 1925’lerde ve sonrasında Kürtler’in bir kısmını ayaklandırdı. İsyanlar bastırıldı ve elebaşıları idam edildi. Dersim isyanında ise daha çok Fransızlar etkiliydi..
Atatürk’ün bilinçli olarak uyguladığı Anadolu’da Türk birliği stratejisini çökertmek isteyenler, günümüzde, “özel olarak seçilmiş Dersim travması” üzerinden, İstiklal Savaşı’na, Atatürk’e ve Cumhuriyetin kuruluş felsefesine saldırıyorlar.