Amerikalı danışmanlar kime yol gösteriyor?
Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın, birkaç günlük çalışma sonucu, “işyerinde psikolojik taciz”in karşılığı olarak kullanılan “mobbing” kelimesinin yerine “bezdirme”den yola çıkarak “bezdiri” yi bulduklarını söyledi.
Anadolu Ajansı’ndan Meltem Uzun’un haberine göre Akalın, “mobbing” kelimesinin kökeninin “mobb” yani “sürü” anlamına geldiğini, “mobbing”in de “sürü halinde yapılan bir hareket” demek olduğunu ifade etti.
Akalın, “Burada biz kullanılış amacından yola çıktık. ‘Bir veya birkaç kişiyi bezdirme’ tanımından hareket ederek bezdirmek fiilinden ‘bezdiri’yi bulduk. Bir de bunun ‘mobber’ı var. Yani mobbing işini yapan. O da bezdiricinin karşılığı” dedi.
***
Peki sürü halinde yapılan hareketlerle sadece iş yerinde mi bezdiri uygulanıyor? Mesela, görevini yapmaya çalışan hakim veya savcıları yıldırmak için haklarında uyduruk soruşturma açmak hangi kapsama giriyor?
Veya son günlerde ortaya çıktığı gibi bir televizyon kanalı kurmak istediği anlaşılan Soner Yalçın’ın CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun basın danışmanı Baki Özilhan’a yazdığı mektupta adı geçen gazetecileri suç işlemiş gibi göstermek hangi kapsama giriyor?
Üstelik bu olayda da sürü halinde bir saldırı var!
Okurlarım son günlerde coştu. Çok önemli tespitler yapıyorlar. Brüksel’den Ersan Yaman diyor ki;
“Gazeteci demeye utanacağım birkaç kişinin, ‘Soner Yalçın’ın kuracağı televizyon kanalında program yaptıracağı gazetecilerin listesi’ diye yayın yapmalarının amacı onları terörist veya Ergenekoncu diye yaftalamak içindir. Bu bir psikolojik halkla ilişkiler taktiğidir. Karşıdaki insanları “yalnızlaştırmak” için yapılır. ABD bu taktiğin benzerlerini Afganistan, Irak gibi ülkelerde son 10 yıldır uyguluyor.
Bunun yerine herkes öyle bir listeden haberi olmadığını söyleyerek aklanmaya çalışıyor! Zaten işin amacı da listedekileri savunma yapmaya zorlayıp itibarsızlaştırmak! Benzerini bir yıl önce Balyoz’da ‘Kullanılacak gazeteciler’ listesini yayınlayarak da yapmamışlar mıydı?
Atilla Kart’ın Emniyet’te ve Adalet Bakanlığı’nda danışman olarak 2007 yılında gelen 500 Amerikalı ile ilgili soru önergesine neden cevap verilmediği düşünülürse, bu tür psikolojik operasyonların arkasında kimlerin bulunduğu daha iyi anlaşılır!”
***
Amerikalılar, Türkiye’de bu tür operasyonlara yeni başlamadı. Hani şu ODTÜ’de arabası yakılan Amerikan Büyükelçisi Commer’ın, 40 yıl önce yazdığı bir Türkiye raporu vardır. Raporu Cüneyt Akalın Türkçe’ye çevirmiştir. Orada Commer, “Türkiye’de direnen solun propaganda savaşında inisiyatifi elde tutma avantajını elinden almalıyız. Birçok kişi, bunun bizim işimiz değil, Türk Hükûmeti’nin görevi olduğunu söyleyecektir. Ama biz yolu göstermezsek, onların çabaları da gönülsüz olacak, üstelik geçmiş deneyimlere bakarsak pek de etkili olmayacaktır.
Türkiye’de gelişmeler o kadar olumsuzdur ki şu anda aktif önleyici tedbirler almamız gerekmektedir” demiştir.
İşte bugün yapılan da aynısıdır!
Muhaliflerin ezilmesi için Türk Hükûmeti’ne yol göstermek!
Commer, daha önce Güney Vietnam direnişlerini kırmakla görevlendirilmişti; buna “pasifikasyon” deniyordu.
Commer’in uyguladığı program sırasında Noam Chomsky’ye göre 60 bin Vietnamlı öldürülmüştü. Saygon’daki ekibinde Richard Holbrooke da vardı!
Commer, Türkiye’ye işte bu katliam tecrübesiyle gönderilmişti. Nitekim 1968’de başlayan olaylar zinciri, Türkiye’de beş bin gencin ölümüne, on binlercesinin yaralanmasına, hapsedilmesine ve çoğunun istikbalinin kararmasına sebep olmuştu..
Yani bugün “bezdiri” yapanlar yarın katliam da yapabilir!