Allahu ekber…
Aynı bölgede, ikisi aynı gün içinde ve 7.7 ile 7.6 büyüklüklerinde olmak üzere, iki günde 300''den fazla deprem meydana geldi…
6 bine yakın bina yıkıldı, 11 binden fazla binanın yıkıldığı ihbarı var; yıkılıp yıkılmadığının teyidi dahi yapılamadı…
Depremin ikinci sabahı itibarıyla görevli arama kurtarma personeli sayısı 13 bin 750''ydi; yani "hayati" öneme sahip olan ilk gün, gece ve sonraki yarım gün boyunca, "yıkılan bina başına" düşen personel sayısı 2 buçuk bile değildi…
İhbar edilen binalar da yıkılmışsa bina başına 1 personelin bile düşmesi mümkün değildi…
*
İkinci gün itibarıyla, bölgede görevli iş makinası sayısı 3 bin 361''di; 629 tanesi; hemen her enkaz için "ihtiyaç" olan vinçti! Bu da demek oluyor ki; yıkıldığı ihbar edilen o 11 bin küsur bina hiç yıkılmamış dahi olsa; yıkıldığı resmen tespit edilen 5 bin 775 binanın her birinde bir iş makinasının bile çalışması imkansızdı.
*
"Gözden çıkarıldı", böyle bir hâlde kurulabilecek en insanlık dışı cümle. Lakin… Hakları ödenemez şekilde görev yapan her bir personelin de içi kan ağlaya ağlaya, belli ki bazı binalar gözden çıkarılmak durumunda kaldı; kalacak.
*
Aralarında Japonya''nın da olduğu 65 ülkeden 3 bine yakın arama-kurtarma personeli Türkiye''ye gelebildi; Adana Havalimanı''ndan enkaz bölgelerine saatlerce sevk edilemedi…
İstanbul''da toplanan yüzlerce "uzman" gönüllü, afet bölgesine gönderilemedi…
Ankara, İstanbul, İzmir; Türkiye''nin dört bir yanından valilikler, belediyeler, sivil toplum kuruluşları, özel şirketler TIR''lar dolusu yardım malzemesi topladı; birçok TIR yolda kaldı…
Gönüllü doktorlar, hemşireler; götürdükleri ilaçlar yolda kaldı…
Arama-kurtarmacılar uçakla yollandı; kullanacakları teçhizat kara yoluyla… Ekipman olmayınca, kimi yerlerde personelin ulaşmasının da anlamı kalmadı…
*
Madenciler uzun süre göreve çağrılmadı, neden sonra ve otobüsle yola çıkarıldı; Zonguldak''tan 15 saat yolculuğun üzerine "mucize"ydi zahir görev kodları…
*
Kahramanmaraş ve Hatay havalimanları hasar nedeniyle uçuşa kapandı…
Fevzipaşa-Narlı, Narlı-Gaziantep, Narlı-Malatya hatları ulaşıma kapandı… Adıyaman-Çelikhan yolu ulaşıma kapandı…
Adıyaman-Çelikhan-Sürgü yolu Balıkburnu köprüsü yıkıldı…
Osmaniye-Gaziantep istikameti trafiğe kapatıldı…
Hatay-Reyhanlı devlet yolu tamamen ulaşıma kapandı…
Hatay Kırıkhan-Topboğaz yolu ulaşıma kapandı…
Adıyaman Gölbaşı-Malatya Sürgü arası ulaşıma kapandı…
Kimi depremden, kimi mevsim koşulları dolayısıyla; bölgeye "akın" mahsur kaldı.
*
Bakın daha köylerin, kasabaların adını anan yok! Hatay gibi bir büyük şehre ekmek-su ulaştırılamadı.
*
Daha HAARP senaryolarını…
Deprem bölgesinin aynı zamanda "sınır bölgesi" olmasının yol aşağı sıkıntıları…
Deprem bölgesinin aynı zamanda "terör bölgesi" olmasının yol açabileceği sıkıntıları…
Deprem bölgesinde bulunma ihtimali yüksek "kayıt dışı nüfus"tan kaynaklı olarak "gerçek kaybın" tespiti konusunda yaşanacak sıkıntıları…
Enkazdan çıkarılan yahut deprem gecesi ortada kalan, ailelerinin kim ve nerede olduğu meçhul "sayısız" çocuğun henüz kayıt altına alınamamış olması üzerinden "acı senaryoları"…
"Dış yardım"ın "operasyonel" boyutlarını…
Konuşmaya başlamadık; bir süre de başlayamayacağız bile…
*
Böyle bir kargaşa içinde…
İnsanı hayrete gark eden bir dert zuhur etti;
Tekbir!
Allahu ekber!
*
Ölümle bu denli burun buruna gelinen ortamlarda "herkes" aynı şeye inanmayabilir ama "herkes" inanacak, tutunacak bir "şeye" muhtaç haldedir.
Olay da Vatikan''da geçmiyor ki arkadaşlar…
İstavroz mu çıkaracaktılar!
Günlerdir göreve çağırdığınız "ordu" da "Allah Allah" nidalarıyla veriyor savaşını!
İskenderun''a, yaralılarını tahliyeye yanaşan denizcilerin ilk adımı "Vira Bismillah"!
Acaba biraz "gerçekliğimiz"in farkında mı olsak?
*
Kaldı ki, deprem ülkenin en muhafazakâr coğrafyalarından birinde yaşandı.
Gördük işte; başında başörtüsü olmadan enkaz altından çıkmaya çekinen depremzedeler vardı; kendisini kurtarmak isteyen personelin elini tutup tutmamakta kararsız kaldı.
Doğru-yanlış meselesi değil "durum" bu.
*
Muhafazakâr olmasa da değişmezdi.
İzmir''deki arama kurtarma çalışmalarını hatırlayın; günler sonra gelen mucizelerin nasıl karşılandığını;
Allahu ekber!
*
Bir enkazın önüne geçip de apır sapır konuşan siyasilere tamam…
Belagatin şehvetine kapılıp ne dediğini bilemeyebilen meslektaşlarımıza tamam…
Ama günlerdir, dondurucu soğuğun, kâh kar, kâh yağmurun altında "bir can daha" kurtarabilmek için seferber olmuş olanların da, bir ceset deryasının içinde, aç, susuz kalmış, alabildiğine yalnız, çaresiz kalanların da "tek sığınakları"na da takmasak mı acaba kafayı?
*
Allah''ın her şeye üstünlüğünün ifadesidir tekbir;
Tam da bu umut ve inançla insanlar Allah''a sığınıyorlar.
Sığınacak başka hiçbir maddi-manevi alan, güç, odak, adresin kalmadığı yerde bir "Allahu ekber"le;
Hem yakarıyor…
Hem yalvarıyor…
Hem korkuyor hem de o korkuyu yenecek gücü buluyorlar…
Kendilerine umut, cesaret, gayret telkin ediyorlar…
Onu da yapmazlarsa, düşüp kalacaklar;
Niye anlamamakta bu ısrar!
*
Mevzu "inanç sömürüsüne itiraz" ise eğer;
Yok değil, benim de itirazım var.
"Sela"ya misal…
Enkaz altında ölümle burun buruna olan binlerce insana "yaşarken selalarını dinletmek" hangi imanı tazeleyecek?
Çok merak ediyorum, AFAD''ın "psikososyal destek" ekibi bu işe "olur" verdi mi?