Allah'a değil Erdoğan'a secde edenler!
Tayyip Erdoğan, ABD’deki basın toplantısında “demokratik açılım”la ilgili soruya, “Bu sadece Kürt kökenli vatandaşların sorunlarını kapsayan bir açılım değil. Başta terör sorunu olmak üzere.. Şu anda Alevi çalıştayları yapıyoruz, aynı şekilde Ermenistan’la ilişkilerimiz bu konunun içinde, azınlıklarla ilgili konular bunun içinde. İşsizlik bunun içinde” dedi.
Önce “Kürt açılımı” diye ortaya konulan ama tepki görünce “demokratik açılım”a ve “milli birlik projesi”ne çevrilen girişim için Erdoğan, “Yıl sonuna kadar bu işi bitirmeliyiz. Ne pahasına olursa olsun bu meseleyi çözeceğiz” diyordu. Ermenistan ile ilgili olarak getirilen 6 hafta sınırlamasını da hatırlayalım.
Peki bu acelenin sebebi nedir?
Türkiye’yi sıkıştıran mı var?
* * *
Daha önce de belirttiğimiz gibi altı hafta sınırlaması, Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan üzerinde bir dış baskı olduğunun göstergesidir. Diğer taraftan Kürt, Ermeni ve Alevi açılımlarının tek bir projenin alt başlıkları olduğunu Erdoğan kendisi söylüyor! İşsizliği de buna katıyor ama bu konuda ciddi bir çaba yok!
Zaten işsiz vatandaşın açılımla, saçılımla ilgilendiği yok. İşi olanlar da “Acaba işimi koruyabilecek miyim?” endişesi içinde. İşçi-memur, kredi kartı ile dolap beygirine bağlanmış esnaf ise artık şehirlerin her tarafına yayılan süper marketlere teslim olmuş durumda. Esnaf derneklerinden ciddi tepki de gelmiyor! İktidar, sadece yandaşlarını memnun etme telâşında. Sağlık alanında, devlet hastanelerinde vatandaşa ilgi açısından ciddi iyileştirmeler var ama bu sektör de adım adım yandaşlara teslim ediliyor.
* * *
Kürt açılımının Ermeni açılımı ile ve Alevi açılımı ile ne ilgisi vardır? Niçin hepsi aynı süreçte başlatılmıştır?
Washington Enstitüsü’nün Türkiye Araştırmaları Programı Direktörü Soner Çağaptay, “Atatürk’ü terk etmek” başlığı ile Amerikan Newsweek dergisinde yayımlanan makalesinde, AKP yönetiminde, Atatürk’ün döneminin sona ermekte olduğunun işaretlerinin görüldüğünü yazdı.
Demek ki asıl hedef bu!
AKP’nin iktidara gelmesinden bu yana Türkiye’yi dönüştürdüğünü belirten Çağaptay, artık Ankara’daki bürokratların terfi edememe korkusuyla kendilerini namaz kılmaya mecbur hissettiklerini, hükümette görev almak ya da devletten ihale almak isteyenler için ibadet etmenin gereklilik haline geldiğini, AKP’nin kendisine sempatiyle yaklaşan yargıçları, üniversite rektörlerini atayarak iktidar alanını genişlettiğini yazdı.
Çağaptay, “Ak Parti yandaşı işadamlarının sahip olduğu medya kuruluşlarının oranı yüzde 20’den yüzde 50 civarına yükseldi. Atatürk’ün takipçileri kilit önemdeki kurumları ihmal etti” dedi.
* * *
Diğer taraftan Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan “Üniversitelerin anti demokrasinin kalesi haline gelmesi sorunu da var. Çünkü tepenizde bir tane üst yönetim var. O üst yönetim kimin eline geçerse... Onu kırmadan, üzmeden önünde mümkün olduğu kadar ceket ilikleyerek yaşamak zorundasınız. Bu mutlak itaati gerektiriyor. En çok itaat edenin, en çok secdeye kapananın, en çok nemalandığı dönemlere geliyoruz” diyor.
Sadece üniversitelerde değil, iş hayatının tamamında ve medyada kula kulluk esastır artık! Tabi olmak, yalaka olmak, bir iş, bir makam sahibi olmanın birinci şartıdır. İktidar korkusundan namaz kılanlar, Allah’ı kandıramazlar ama bir süre kendilerini kandırırlar.
Böyle olduğu içindir ki, Türkiye’yi dönüştürme projesinin ayakları olan Kürt, Ermeni ve Alevi açılımları hakkında üniversitelerden, basından ve medyadan gür sesler artık çıkmıyor! Genelkurmay Başkanı da böyle bir açılımı desteklediğini söylüyor!