AKP'nin müthiş yöntemi!
AKP, iktidar dönemi boyunca en çok medya ile uğraştı.
En ufak bir rahatsız edici başlıkta, manşette, yazıda gazetecileri arayıp "kaldırılması sağlıklı olur" dediler. Olmadı davalar açıldı, hapis cezaları geldi. Ama bu yöntemde, bazı içerikler yine de gözden kaçabiliyordu.
O yüzden en büyük sermaye değişimleri bu alanda yaşandı.
Yeni yeni gazeteler, televizyonlar, radyolar, dergiler kuruldu. Yılların medya devleri ortadan kalkarken, iktidar yanlısı patronlar ortaya çıktı.
Gazetecilik mesleğinin temeli muhalefettir. Sorgular, araştırır, merak duyar. Ancak Türkiye'deki sermaye değişimi, zaten sınırlı olan basın özgürlüğünü tamamen ortadan kaldırdı. Bırakın merak duymayı, araştırmayı, en ufak bir muhalefete büyük bir baskı geliyordu.
En yakın örneği Nişasta Bazlı Şeker için yapılanlar... Kendilerini "muhalif", "objektif gazeteci" olarak nitelendirenler bile geçtiğimiz hafta tam sayfa "NBŞ zararsızdır" ilanları yayınladılar.
Sadece bu ilanlar bile şeker özelleştirmesinin arkasında ne büyük bir rant ve para dönüşümü olduğunu gösteriyordu. Sadece gazetelere verilen ilanlara milyonlarca Türk Lirası ayrılmıştı.
YENİÇAĞ, Milli Gazete ve Cumhuriyet dışında tüm gazetelerde tam sayfa bu ilan vardı.
Gazetecilik bir kez daha paraya yenilmişti. Türk basın tarihine kara bir leke daha eklendi.
AKP'nin medyaya ilgisi sadece gazeteciliği öldürmekle kalmadı. Türkiye'nin temel ayarlarını da bozdu. Öyle bir bozdu ki, 15 Temmuz'a giden sürecin temel taşları işte bu medya ile gerçekleştirildi.
"28 Şubat'ta Türkiye'ye darbe yapıldı" diyenler, çok daha ağır şartlarda adı konmamış bir darbeyi medya eliyle yaptılar. TSK'ya, Emniyet'e, MİT'e, adalete darbe üzerine darbe indi.
O günlerin "cemaat medyasını" hatırlayın. Her gün yalan yanlış belgelerle kamuoyunu yönlendirdiler. Dönemin Başbakan ve bakanları ortaya saçılan kasetlere, bilgi, belgelere ve sonrasında gelen operasyonlara onay veriyorlardı.
Olaylar öyle bir raddeye taşındı ki, en kritik noktalarda görev alan asker ve bürokratlara "istifa et ya da cezaevine git" seçenekleri sunuldu.
Türk gazeteciliği işte o günlerde en büyük darbesini yedi... Ne mektepli, ne alaylıydılar...
Tek amaçları; liderlerine, genel başkanlarına, şeyhlerine itaat etmekti.
Örneğin son zamanlarda ortaya çıkan tarikat liderlerinin sözleri, açıklamaları, çıkışları sanmayın ki televizyonlar ya da gazeteler aracılığıyla oldu. Şu anda kontrol etmekte zorlandıkları sosyal medyadan yayıldı hepsi. Özellikle genç kuşak paylaştıkça paylaştı.
Sosyal medyanın etkisine rağmen; gündem değiştirmede, ana konuyu saptırmada, kamuoyunu yönlendirmede son derece kıvrak ve başarılılar.
Türkiye'nin aylarca, yıllarca konuşması gereken bir konu var aslında... Seçim güvenliği.
Mühürsüz oylardan tutun, sandıkların güvenliğine kadar çok geniş kapsamlı değişiklikler yapıldı.
"MHP ve CHP'li vekiller birbirine girdi" gibi işin televolesiyle verilen içerikler Türkiye'nin kaderiyle alakalıydı.
Ama hiçbirisini konuşamadık. Sosyal medyanın da dikkatini çekmiyordu.
Çünkü AKP müthiş bir şekilde gündemi değiştiriyordu.
Son 1 haftada; Erdoğan'ın bozkurt yapması, İstiklal Marşı değiştirilsin teklifi, ilahiyatçılara yönelik sözler ve dün de dil devrimine yöneltilen eleştirileri konuştuk.
Oysa konuşulması gerekenler seçim sistemindeki kritik değişim, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi ve ABD ile AKP'nin yeniden el sıkışmasıydı.
Ellerindeki kıvrak ve nereye çeksen oraya uzayacak medya gücüyle gündemi alt üst ediyorlar.
Olan Türkiye'ye oluyor.
Muhtemelen hiçbir ulusal kanalda, gazetede (YENİÇAĞ hariç) çıkmayacak bir haber daha vardı dün.
AKP'nin en güçlü olduğu illerden biri olan Manisa'da yüzde 45 gibi rekor bir oyla belediyeyi MHP'ye kazandıran Cengiz Ergün konuştu:
"Çok açıkça söyleyeyim. Seçimde son seneye girildi. Bütün kapılar artık kapanmaya başladı, tamamen engellenmeye başladık. Bahsedilen ortaklık yukarıda var da tabanda yok. Başbakan geldi buraya 'Manisa'nın anahtarını' istiyorum dedi. Bu nasıl ittifaklık."
Ergün'e muhtemelen parti genel merkezinden çokça telefon gitti ve muhtemelen bir daha böyle demeçler veremeyecektir.
Ergün'ün bu sözleri "kral çıplak"ın bir başka açıklamasıdır.
Aslında AKP, sadece Manisa'nın değil partinin tümüyle anahtarını istiyor.
Anlaşılan o ki AKP'nin iştahını medya kesmedi, partilere de göz dikmiş durumda.