AKP’nin kök salması nasıl sağlandı?
Prof. Dr. Erinç Yeldan yazdı; ABD’nin ünlü Harvard Üniversitesi’nde Profesör Gregory Mankiw tarafından verilmekte olan İktisada Giriş dersinin öğrencileri, dersin muhafazakâr ideolojiye aşırı bağımlı ve tek yanlı veriliş biçimini protesto ederek sınıfı terk ettiler.
Dersin hocası Profesör Mankiw, ikinci Bush başkanlık döneminde Ekonomik Danışmanlar Konseyi’nin başkanlığı görevini yürütmüş ve muhafazakâr görüşleriyle tanınan bir iktisatçı. Harvard öğrencileri, Mankiw’in kişiliğinde neoliberal öğretinin tek yanlı ve bağnaz ideolojisine ve kendisinden başka hiçbir görüşe tahammül edemeyen “başka alternatif yok” sloganıyla piyasanın yakıcı tahakkümünü meşru kılmayı gözeten politika tercihlerine karşı tepkilerini gösterdiklerini dile getirdiler. Öğrenciler, dağıttıkları bildiride derinleşen krizin baş sorumlusu olarak yıllardır fetiş haline getirilen “piyasa her sorunu çözer” ideolojisinin savunuculuğunu üstlenen tutucu ders kitapları olduğunu ve Harvard öğrencilerinin artık tek yanlı üniversite eğitimini kabullenmeyeceklerini vurguladılar..
***
Bu gelişmeden haberdar olunca aklıma İbrahim Okur’un “Kurtla Yiyip Çobanla Ağlaşanlar” adlı kitapçığı geldi. Okur diyor ki, “Amerika’da eğitime egemen olan görüş John Dewey’in 1899 yılında öne sürdüğü görüştür. Dewey, eğitim açılımını şöyle yapıyordu:
’Kendi adlarına düşünmeyi bilen çocuklar, herkesin birbirine bağımlı olacağı gelecekteki kolektif toplumun ahengini bozar.’
Soğuk Savaş adlı kitabı ile bilinen Walter Lippman ise libaral demokrasinin kuramcısı ve Amerikan medyasının önde gidenlerinden biri olarak ’Demokrasi Sanatında Devrim’ yapmak istiyordu. Bu amaçla yazdığı makalelere çok iddialı başlıklar atardı. İşte bir başlığı; ’Liberal Demokrat Düşüncelerin İlerici Bir Kuramı.’ Bazen devrimcilik bazen ilericilik olarak nitelendirdiği şeyi özetleyelim: Bu zatın amacı, geliştirilecek propaganda teknikleriyle halkın istemediği şeyleri onaylamasını sağlamaktı. Ona göre bu fikir iyiydi ve gerekliydi, çünkü ortak çıkarlar, kamuoyunu tamamen arka plana atardı. Amerika hatta dünya nelerin feda edileceğini bilecek kadar akıllı ve sorumluluk sahibi insanlardan oluşan özel bir sınıf tarafından anlaşılabilir ve yönetilebilirdi ancak..
Lippman’ın ’ileri demokrasi’sinde görev, nüfusun küçük bir bölümüne yüklenmiştir. İddiaya göre bu zümre uzmanlaşmıştır, analiz eder, yürütme işlerini yapar, karar alır.. Bunlar rasyonel davranan insanlardır. Diğerlerine ne yapmaları gerektiğini bunlar söyler. Bu zümre gürültücü kalabalıklardan korunmalıdır. Lippman’ın deyişiyle diğerleri ’şaşkın sürü’dür. Bunların görevi ’etkin katılım’ değil seyirci olmaktır. Şaşkın sürünün öfkelenip her şeyi ayaklar altına almasına izin verilmemelidir. Onları evcilleştirmek için eğitmek gerekir. Öyle yöntemlerle eğitmek gerekir ki şaşkın sürünün olacaklara razı olması sağlanır. Lippman ve izleyenleri buna ’rıza üretmek’ diyor. İşte bu deyim güya demokrasi sanatında devrimi ifade eder. Ne var ki bu rıza üretilmiş rızadır. Peki nasıl üretilmiştir? Propaganda ve rızayla..”
***
“Üretilmiş rıza” deyince de aklıma AKP politikaları geliyor. Her ne kadar Tayyip Erdoğan, “Köksüz bir ağacın da köksüz bir milletin de ayakta kalabilmesi, yaşayabilmesi mümkün değildir. İşte biz de bu anlayışla hareket ediyor, geçmişten aldığımız ilhamla, geleceği şekillendirmenin mücadelesini veriyoruz. AK Parti’yi de aşkla, sevgiyle, muhabbetle büyüttük ve bugünlere ulaştırdık. Türkiye’nin en genç partilerinden biri olan AK Parti, nispeten kısa bir zaman zarfında, 10 yılda, adeta asırlık bir çınar gibi ülkemizin her yanında kök saldı” dese de sadece imam-hatip ve başörtüsü meselesinin meydana getirdiği mağduriyet içinde “dindar cumhurbaşkanı” gibi etkili sloganlara ve ileri demokrasi vaatlerine inanan kitlelerin razı edilmesi ile karşı karşıyayız..
Tabii bunda, 10 Kasım günü Atatürk’ü anmak için düzenlenen toplantıdan başörtülü bir genç kızı kovmaya çalışan, mankafaların, yani o zihniyetin rolü de büyüktür..
Yoksa programı bile CFR tarafından gönderilen, yani fikir kökleri Yahudi kuruluşlarına dayanan bir parti halk arasında bu kadar kök salabilir miydi?