AKP'nin 8 yıllık vuvuzela işkencesi ve darbe girişimi
Güney Afrika’da 11 Haziran’da başlayan Dünya Kupası’nda, Güney Afrikalıların borazana benzeyen geleneksel çalgısı vuvuzelanın, hep birlikte çalındığında arı kovanından çıkan uğultuya benzer gürültüsü, futbolu ikinci planda bıraktı.
FIFA Başkanı Sepp Blatter, bu çalgının diğer ülkelerdeki tezahüratlar ya da davullar gibi Güney Afrika futbolunun bir parçası olduğunu söylemiş ve yasaklamanın söz konusu olmadığını belirtmişti.
Halbuki müzikle işkence, KGB ve CIA’nın yöntemidir. Dünyaya hakim olan pop müzik de yeni nesilleri aptallaştırmanın bir aracı olarak kullanılmaktadır. Özellikle bu müziği kulaklıkla dinleyenlerin ahmaklaştığına dair bilimsel veriler vardır!
* * *
Türkiye halkı ise tam 8 yıldır, AKP vuvuzelası dinliyor ama hâlâ katlanıyor. CFR’nin, Türkiye’yi özerk devletçiklere bölme planını kabul ederek ve gönderdiği memorandumu parti programı yaparak kurulmuş olan bu yasadışı parti, asıl itici gücünü dışarıdan aldığı için şimdi de Anayasa Mahkemesi kararı yaptıkları değişiklikler aleyhine olursa bu kararı tanımamaya hazırlanıyor.
Önce Osman Can’ı bu yönde konuşturdular. Sonra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Anayasa Mahkemesi, anayasa değişikliğini iptal ederse hükümet bunu yok hükmünde sayıp, paketi bütün olarak referanduma götürmelidir” diyen Can’ın bu hukuk tanımaz düşüncesiyle ilgili değerlendirmesi sorulduğunda “Biraz tartışılsın bakalım” diye cevap verdi!
Ardından TRT’de konu ile ilgili bir program yapıldı ve bir eski savcı kem küm ederek Osman Can’ın önerdiği bu darbe girişimini savundu!
Radikal gazetesinin İnternet sitesinde Rıza Ertan adlı okur, haberi şöyle yorumladı:
“Cumhurbaşkanı açık seçik suç işliyor. Anayasa’ya göre Cumhurbaşkanı, Anayasa’yı korumaya yemin etmiş bir kişi. Açıkça hükümeti hukuk dışı bir yola davet eden bir yüksek mahkeme çalışanının önerisini ciddiye almak ve tartışılmasını istemek yürürlükteki anayasaya göre suçtur. Böylece şu mahkeme görevlisinin kimden icazet aldığı da Cumhurbaşkanı’nın bu sözleri ile anlaşılmış oldu.
Böylesi tavırlar ancak muz cumhuriyetlerinde olur. Cumhurbaşkanı taraf olduğunu bu sözleri ile kanıtlamış durumdadır.”
Aslında tepkiler çok daha ağır da ben hepsine yer vermedim.
* * *
12 Haziran 2010 tarihli yazımda “Amaca ulaşmak için her yola başvurabilirler!” derken Osman Can’ın kendiliğinden bu kadar ağır bir suçu işleyemeyeceğini var sayıyordum ama Cumhurbaşkanı makamında bulunan bir kişinin, konusu yargı kararını tanımamak olan bir söylemin tartışılmasını isteyeceğini tahmin etmiyordum.
AKP sözcüleri bu öneriyi desteklese, kapatma davasına delil vermiş olacak. Cumhurbaşkanı ise görevi sırasında sadece vatana ihanet halinde Meclis kararı ile suçlanabiliyor. Yani bu tartışmaya Tayyip Erdoğan yerine Abdullah Gül’ün girmesinin sebebi budur!
Daha önce hatırlattığım gibi Makyavel’e göre din, ahlâk ve hukuk devlete bağlıdır. Amaca ulaşmak için devlet bunları alet olarak kullanmalıdır.
AKP de tam sekiz yıldır “millet iradesi” vuvuzelasını kullanarak halkı düşünemez duruma getirmeye çalışıyor ki uyguladığı hukuk dışı yöntemler tartışılmasın.
Bence bu tutum, sadece yargı görevini etkilemek değil, doğrudan rejime yönelik bir saldırıdır, yargı organlarından birinin kararlarını tanımamayı öneren bir yaklaşım, Türkiye’nin Anayasal düzenini ortadan kaldırmak,
Anayasayı ihlal ve darbe girişimidir.