AKP'deki özgüven eksikliğinin temel kaynağı...

Tayyip Erdoğan'ın, “Avrupa Birliği'nin Türkiye'den kopuş hamlelerini yaptığı bu dönem içerisinde, biz de bu gelişmeler karşısında değerlendirmelerimizi yaparız ve bu değerlendirmelerden sonra da Avrupa Birliği ile gerekirse yolları ayırabiliriz” açıklaması üzerine Yeni Şafak yazarı Aydın Ünal, “AB’ye veda: Haydi inşallah” başlıklı bir yazı yazdı.

Ünal, "Lozan’la başlayan, hep tek taraflı ilerleyen, sadece Türkiye’nin verdiği ve hiç almadığı, çoğu zaman da Türk hükümetlerinin ezikliği ve kompleksiyle hastalıklı ilerleyen Türkiye-Avrupa ilişkilerinde bir dönüm noktasının zamanı gelmiş de geçiyordu. İlişkileri bir süredir eşitleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şimdi ipleri kopararak Türkiye’yi bir üst seviyeye çıkarabilir.

Erdoğan bize 'ne yaparsak yapalım bizi kabul etmeyecekler' gerçeğini yaşatarak öğretti. AB ile yolları ayırarak Türkiye’nin bir hayalini daha gerçekleştirebilir. İhtiyacımız olan özgüven ve ipler koparsa, inanın bu milletin özgüveni tavan yapar." ifadelerini kullandı.

***

Türkiye'nin Avrupa ile ilişkilerinin hastalıklı olduğu doğrudur. Fakat Ünal, bu hastalıklı ilişkilerin 21 yıllık bölümünde iktidarda Erdoğan hükûmetlerinin bulunduğunu görmemeye çalışıyor! Üstelik AKP'nin konuyla ilgili çizgisi, başlangıçta ve yıllar boyunca tam da Ünal'ın söylediği gibi hastalıklıdır!

AKP-AB ilişkileri, Birlik Vakfı'nda 2004 yılında halka açık yapılan toplantıda konuşan bir AKP yöneticisinin, bir vatandaşın AB'ye teslimiyet politikalarını eleştirmesine cevap olarak, "Bizim yaptığımız iş, Ankara'nın şerrinden, Brüksel'in şefaatine sığınmaktır" dediği gibi yıllar boyunca hastalık ötesi bir çizgide sürdürülmüştür.

Bu çizginin sonucu olarak AKP iktidarı, AB ve ABD baskısıyla, bir taraftan "açılım süreci" uygularken, eş zamanlı olarak Türk ordusuna operasyon yapmıştır. "Ankara'nın şerri" ile kastedilen, "askerî vesayet" diye yakındıkları fiili durumdu. Sonunda o yapıyı darmadağın ettiler, askerî okulları hatta hastaneleri bile kapattılar!

Askerî okulların kapatılması, Sevr Antlaşması'nın maddelerinden biriydi! Lozan ise, Batı karşısında aşağılık kompleksine kapılmış aydınları silkelemiş, Atatürk de, "Türk! Öğün, çalış ve güven" demişti!

Cumhuriyet, ilk yıllarda fikri hür vicdanı hür nesiller yetiştirdi ama Atatürk'ün ölümüyle birlikte, aşağılık kompleksinden kaynaklanan politikalara geri dönüldü. Öyle ki Cevdet Sunay bir gün, "Donumuzu bile Amerika veriyor" demişti. O sırada, Türk ordusunun kıyafetlerini bile NATO çerçevesinde, ABD veriyordu...

***

Lozan'a gelince... Atatürk, Nutuk'ta Sevr'de istenenlerin Lozan'da müzakere bile edilmediğini madde madde ortaya koyarak, "Bu antlaşma, Türk milletine karşı, yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış büyük bir suikastın sonuçsuz kaldığını bildirir bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş bir siyasi zafer eseridir!" demiştir ki bu sözler tam bir durum tespitidir.

Aşağılık kompleksinin eseri Sevr'dir, millî mücadelenin ve özgüvenin eseri ise Lozan'dır.

Önce Ali Babacan'ın sonra da Tayyip Erdoğan'ın metin yazarlığını yapan Aydın Ünal, kimya okumuş bir kişi olarak Lozan Antlaşması gibi tarihî konulara ideolojik ve gerçek dışı yaklaşımlarda bulunmak yerine, Türk tarihini tekrar incelemelidir. O zaman özgüven eksikliğinin etnik ve ideolojik düşünmekten kaynaklandığını, Türk tarihinin, Türk Milleti için yeterli bir özgüven kaynağı olduğunu görecektir.

Bir bayrağa sahip olmak, toplum olarak millî şerefe sahip olmak demektir. Hangi fikre, hangi etnik kökene sahip olursak olalım, o şerefin değerini bilmek gerekir. Bayrağını kaybedenlerin düştüğü durumu hep birlikte görüyoruz...

Yazarın Diğer Yazıları