AKP, devrim kanunlarını mı koruyor?

Devlet Bakanı Faruk Çelik, Ankara’daki “Alevi Kurultayı”ndan önce Akşam gazetesinden Çiğdem Toker’e açıklamalar yaptı ve cemevlerine ibadethane statüsü verilmesi konusunda devrim kanunlarının engel teşkil ettiğini söyledi.
Çelik, “677 sayılı Tekke ve Zaviyelerin kapatılması yasası, cami ve mescit dışındaki yerleri kapatmış. Diğer yanda Anayasa’nın 174. maddesi İnkılap Kanunları’nın korunması başlığını taşıyor. Böyle bir durumda, kuşatıcı bir tanımı nasıl bulabiliriz sorusuna cevap arıyoruz.
‘Bunu görmezlikten gelelim’ diyenler bile var. Sizce mümkün mü? İbadethane’nin ne olduğu 677 sayılı kanunda yazılı. Buraya başka bir şey yazamazsınız. ’Yazarım’derseniz o teklifi birilerinin vermesi gerekiyor. Yapacağımız düzenleme bu gerçekleri göz ardı edemez. Çözüm için herkesten katkı bekliyoruz. Mesela şimdi CHP grubuna ‘Böyle bir yasal değişiklik gerekiyor. Var mısınız?’ denilse ne cevap gelir merak ediyorum” dedi.
Gerçekten, cemevleri de tekke ve zaviye statüsünde olduğu için onlara ibadethane statüsü tanınırsa, bütün tekke ve zaviyelerin de aynı nitelikte yeniden açılması gerekir.
Atatürk, “Birtakım şeyhlerin, dedelerin, seyyitlerin, çelebilerin, babaların, emirlerin arkasından sürüklenen, kaderlerini ve hayatlarını falcılara, büyücülere, üfürükçülere, muskacıların ellerine bırakan insanlardan meydana gelmiş bir topluluğa bir millet gözüyle bakılabilir mi?” demişti..
Nedense Atatürk’ün bu sözlerinin sadece “şeyhler, dervişler” bölümü söylenir, “dedeler, babalar” bölümü atlanır!
Denilebilir ki “Bugün bütün tekke ve zaviyeler fiilen açık değil mi?”
Evet açıktır ve her biri devlet içinde devlet konumundadır!
Fakat AKP, devletin temel niteliklerinden birini değiştirmek girişiminden mahkûm olmuş bir partidir. Ayrıca AKP, devletin temeli olan Türk kimliğini de tanımamakta, milletin adı olan Türklüğü bir etnik grup olarak kabul ettirmeye çalışmaktadır.
Yani AKP devrim kanunlarını bir kenara bırakın, cumhuriyet devriminin temeline dinamit yerleştirmiş konumdadır.


Hizbullah afları
Hizbullah militanlarının, tahliye edilmeleri ikinci, hatta üçüncü af olarak yorumlandı. Peki birinci af ne zamandı. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 3 Kasım 2002 seçimleri için karar aldıktan sonra yeniden toplandı ve Avrupa Birliği’ne uyum yasalarını yıldırım hızıyla kabul etti. TBMM’de gurubu bulunan partilerin altısı, yani DSP, (YTP), DYP, ANAP, AKP, SP, paket halindeki tasarıya kabul oyu verdi. MHP ret oyu kullandı. CHP’nin Meclis’te grubu yoktu.
Tek paketle, birinci olarak idam cezası kaldırıldı. Bu maddeye olumlu oy verenlerin tamamı Abdullah Öcalan’ı kurtarma derdinde değildi. Hizbullahçı militanlar da idamdan kurtarılmış oldu!
2003’de AKP iktidarı ile birlikte “Eve Dönüş Yasası” olarak adlandırılan bölücüleri ve Hizbullahçıları kapsayan kısmi af kanunu yürürlüğe kondu. Bu yasa, sonuç itibariyle “Eve Dönüş Yasası” değil, “Dağa Dönüş Yasası” mahiyetini kazandı. Çünkü dağdan inen olmadı ama tahliye edilenler dağa dönüş yaptı!
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, 18 Kasım 2003 tarihinde yaptığı açıklamada, “Devlet bir eliyle Hizbullah sanıklarını bulmaya çalışıyor, aynı anda devlet öbür eliyle mahkum olmuş Hizbullahçıları tahliye etmeye çalışıyor..” demişti.
İşte bugün yapılan da böyle bir operasyondur. 10 yıl yargılanan sanıklar, 2011’e girerken tahliye edilmiştir. Serbest bırakılan sanıklar takip de edilmemiştir. Demek ki burada bilinçli bir salıverme söz konusudur. Hükümet ve Yargıtay yetkililerinin sorumluluğu birbirinin üzerine atması, devlet adına üzücüdür! Zira her iki kurumun yetkilileri, bu örtülü afta pay sahibidir.

Yazarın Diğer Yazıları