Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Hulki CEVİZOĞLU
Hulki CEVİZOĞLU

Ajans Tatavla!..

Çocukluğumuzda babamız, “13 ajansını dinleyelim” dediği zaman, radyodan öğle haberlerini kastettiğini bilirdik.
Yani, “ajans” demek “haber” demekti.
Eskiler öyle dermiş. Daha da eskiler. Örneğin, bir yüzyıl öncekiler.
20. yüzyılın başında Kurtuluş Savaşı yıllarındayız... Falih Rıfkı Atay’ın, “Türk gazeteciliği bir vatan hizmetidir” dediği yıllarda...
*


İşgal altındaki İstanbul’da çıkan gazeteler büyük bir etkiye sahip. Yahya Kemal Beyatlı diyor ki, “Basın kuvvetlerinin gizli taraflarını (ledünniyâtını) biliyoruz. Ama bunu bilmek yeterli olmuyor. O neşriyâta bütün İstanbul kamuoyu esirdir.”
(Çoğumuz, Yahya Kemal gibi, Attila İlhan gibi büyük şairlerimizi hep şiirleriyle hatırlarız. Oysa, bu büyük insanların yazar-düşünür yanları kimi zaman şiirlerinin önündedir.)
Nasıl, bugünkü duruma benziyor mu?
*
“Anadolu onun etkisinden, ancak kapıları kapayıp, bacaları tıkadığı günden beri az çok kurtuldu ve ancak bu korunması sayesinde, doğrudan doğruya Avrupa’dan aldığı haberlerle, dünya işlerini tütsüsüz, dumansız bir havada görebiliyor.”
Hani, “Yeryüzünde söylenmedik söz yoktur” denir ya, ben de Yahya Kemal’in bu sözlerinden habersiz meğer aynı şeyleri tekrar etmişim Ceviz Kabuğu’nda.
Diyordum ki, “Türkiye’de gazeteler çok satmıyor. Halk, az gazete okuma sayesinde yandaş medyanın etkilerinden korunmuş da oluyor.”
Meğer, 1921’de de aynıymış bu.
*
Yahya Kemal Beyatlı’nın anlattığı 92 yıl önceki durum ile bugünü kıyaslamaya devam edelim.
“Beyoğlu havadislerine Frenkler ‘tatlı su gazeteciliği’, biz de millileşen meşhur bir tabirle ‘Ajans Tatavla’ diyoruz.”
Beyatlı, geçmiş yıllarda filozofların basını “vicdan kuvveti” olarak tanımladığını, oysa 1920’lerdeki medyanın “menfaatperest bir bankadan, bir telgraf acentesinin ticarethanesinden farkı kalmadığını” söylüyor!
Avrupalıların “büyük matbuat” adını verdiği kuvvetin dehşetini Türklerin ancak yeni yeni ve acıları hissettiği anda kavradığını vurgulayan Beyatlı, şöyle yazıyor:
“Batılı Rumlar, basın sayesinde ABD ve Avrupa’ya akı kara, karayı ak olarak gösterdiler.
Entrikalarını top kuvvetinden daha kolay olarak yürüttüler.
Türklerin ve Balkanlardaki düşmanlarının seslerini boğdular.
Bu ‘büyük matbuat’ sahasında bizi yendiler.”
*
1921’de de, aynen bugünkü gibi, Beyoğlu medyasının yazı işleri, haberin yanlışlığını bile bile “Ben koymazsam ötekiler mutlaka koyar” diyerek basarmış!
Unutmayın, o yıllar Kurtuluş Savaşı yılları ve en küçük bir haber kırıntısı bile çok kıymetli.
Yalancının mumu yatsıya kadar yansa bile, sönen “yalan mumunun” yerine yeni bir “yalan mumu” yakılıyormuş o tarihte.
“Biz biçârelerse” diyor Beyatlı, “ortalığı gündüz gözüyle bir türlü göremeyiz. İstanbul’un o günkü havasında Türkler körler gibi yaşarlar!”
Ya bugünkü durum nedir?
*
“Gece evlerimizde, gündüz sokaklarda biz hep o haberlerin etkisiyle düşünür, endişelenir, kuşkulanır, kederlenir, güft ü gû (dedikodu) eder dururuz.”
*
“Bilgi verme ve bilgi alma (ihbâr ve istihbâr) kuvvetinin bu asırda bir millete, bir ordu kadar yaradığını öğrendik. Ama, o kuvvetten, öldürülürken feryâdımızı işittirecek derecede olsun payımızı alamadık.”
(Yahya Kemal Beyatlı, İleri Gazetesi, 27 Mayıs 1921)
*
Ne demişti düşünür?
“Ne kadar geriye bakarsanız, o kadar ileriyi görürsünüz!”
Bizler ise ne geriye, ne de ileriye bakıyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları