AİHM kararı ve "eleştiri" yasağı!
Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimliği, Ankara'daki bombalı saldırıyla ilgili soruşturma dosyası kapsamı hakkında her türlü haber, röportaj, eleştiri ve benzeri yayınların yapılmasına yasak getirdi.
Karar, 5187 sayılı Basın Yasası'nın 3/2 maddesine dayandırıldı.
Kararda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın "yazılı ve görsel basın ile internet medyasında olaya iştirak etme şüphesi bulunan kişiler ile ilgili bir takım bilgilerin yayınlandığının müşahede edildiği, bu durumun soruşturmanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesine engel olduğu" gerekçesine de yer verildi.
Olaya iştirak edenlerle ilgili birtakım bilgileri verenlerin başında Başbakan Ahmet Davutoğlu var. Ne söylediğini burada yazacak olsam yasak kapsamına girecek!
Fakat Davutoğlu'nun olaya katılanlarla ilgili açıklamalarının yayınlandığı haberler dahil yazılmış, konuşulmuş ne varsa İnternet ortamında halen yayındadır.
Yani yayın yasağı, İnternet'in niteliği sebebiyle fiilen uygulanamaz durumdadır!
Bu durumda yasaklanan ne oluyor?
Sadece köşe yazarlarının ve uzmanların yayın yasağından sonra yapacakları eleştiriler yasaklanmış oluyor!
Kararda yayın yasağı talebinin millî güvenlik, kamu düzeni ve güvenliği ile toprak bütünlüğünün korunmasıyla ilgili olduğu belirtiliyor.
Ya, siyasi iktidarın konuyla ilgili açıklamaları veya icraatları, millî güvenliğe, kamu düzenine ve güvenliğine ve toprak bütünlüğünün korunmasına zarar veriyorsa... Bunu kimse eleştiremeyecek!
Yayın yasağının fiili sonucu budur.
***
Bir ülkede basınla ilgili yasanın, daha üçüncü maddesinde, "basın özgürdür" denildikten sonra basın özgürlüğünün nasıl sınırlanabileceği anlatılıyorsa, zaten başka söze gerek yoktur! Yine de hatırlatmalıyım ki hukukta "eleştiri yasağı" diye bir kavram yoktur. Eleştiriye yasak getirilmesinin yasal dayanağı yoktur.
Kaldı ki eleştiriye yasak getiren yasa bile olsa hukuken geçersizdir. Tıpkı İsviçre'nin "Ermeni soykırımı yoktur" demeyi suç haline getiren yasası gibi. Sonuçta ne oldu? "Ermeni soykırımı emperyalist bir yalandır" dediği için İsviçre'de mahkûm edilen Doğu Perinçek, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin 17 kişilik Büyük Daire'sinde görülen nihai davada da haklı bulundu ve "Ermeni soykırımını iddiaları"nı reddetmek suç olmaktan çıktı.
Kararda "1915'te yaşananlar, 2. Dünya Savaşı'nda yaşanan Yahudi soykırımından farklıdır. Konu, tarihçilerin tartışmaları gereken ve tartışmakta oldukları bir husustur. Dolayısıyla bu konuda parlamentolar ve mahkemeler karar veremez" denildi.
Gerçi karar 10'a 7 ile alınmış. İki kişi öbür tarafa geçse, karar aleyhte çıkacaktı. Yani 7 hâkim, düşünce açıklamaya yasak getirilmesi yönünde oy kullandı.
Esasen, düşünce özgürlüğü, AİHM'in kararına da bağlı değildir. Hukuk teorisyenleri veya pratisyenleri, hüküm verirken hukuk tarihini de dikkate almalı, insanlığın binbir mücadeleyle elde ettiği haklarının elinden alınamayacağını görmelidir.
Hayattan ve tarih bilincinden koparsanız toplumu birtakım kararlarla yönlendirebileceğinizi zannedersiniz!
***
Bakınız ceza hukukçusu Prof. Dr. Erdener Yurtcan, kendisini başsavcı olarak tanıtan dolandırıcıya inandı ve 4.5 milyon lirasını kaptırdı. Prof. Dr. Canan Karatay da benzer bir şekilde dolandırılmıştı.
Hukuk ve sağlık alanında çalışanların hocası durumunda olan iki değerli kişi bile bu derece yanıltılabiliyorsa, hâkimlerin, savcıların yanılması da mümkündür. Fakat bu iki hocamız, yanılgılarıyla kendilerine zarar verdiler, topluma değil...
Hâkim ve savcıların yanılması, insan haklarını ve basın özgürlüğünü, hatta Ergenekon davalarında olduğu gibi adaleti ve devleti yok etmeye kadar giderse, buna hep birlikte "dur" demek lazımdır. Hâkimler ve savcılar, yasaları siyasi süreç nasıl gerektiriyorsa öyle yorumlarsa hukuk ortadan kalkar!