Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Armağan KULOĞLU
Armağan KULOĞLU

Ağrı’daki çatışma gerçeği bir kere daha gösterdi

Ağrı’nın Diyadin ilçesi kırsalında Jandarma birlikleriyle PKK arasında meydana gelen çatışma, maksatlı olarak siyasiler tarafından tamamen bir seçim malzemesi olarak kullanılmıştır. Açıklamaların büyük bir kısmının, esastan ve gerçekten uzak, tamamen siyasi mülahazalarla yapıldığı, bir kısmının da kurumu veya kendini kurtarmaya yönelik olduğu görülmüştür. Açıklamaların tümünde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin itibarı ve güvenliği görmezden gelinmiştir.
Bir kısım siyasiler olayı tamamen kendi açılarından provokasyon olarak nitelendirmiş, birbirlerini oy devşirmekle suçlamışlar ve TSK’yı da buna alet etmişlerdir. Bir kısmı da TSK üzerinden siyaset yapılmasını kınamıştır. Bu açıklamaların, milli değerlerimizi hiçe sayarak ve acımasızca yapılması da ayrıca üzüntü kaynağı olmuştur. Yönetim tarafından yapılanlar da dahil olmak üzere açıklamaların birbiriyle çelişmesi, hatta ne bakan ne milletvekili olan yetkisiz kişilerin de açıklama yapması, vatandaşı şüphe içinde bırakmıştır.
***
Valinin yaptığı açıklamada, ilgili güvenlik birimleriyle yapılan istişare sonucunda Jandarma timlerinin bölgeye gönderildiği ifade edilmiş, Genelkurmay Başkanlığı ise görevlendirmenin tamamen vali tarafından yapıldığı şeklinde olmuştur. Her iki açıklama da doğrudur. Bilindiği üzere yeni kabul edilen İç Güvenlik Yasası’yla Jandarma tamamen İçişleri Bakanlığı’na bağlanmıştır. Ancak bu yeni yasadan önce de emniyet ve asayiş görevinde yetkinin İçişleri Bakanlığı’nda olduğu bir gerçektir. Bu nedenle yapılan açıklamaların, kamuoyunda oluşan kafa karışıklığı nedeniyle, durumu kendi açılarından kurtarmaya yönelik olduğu değerlendirilmektedir.
Diğer taraftan Jandarma’nın yeni iç güvenlik yasasıyla tamamen İçişleri Bakanlığı’na bağlanmasına rağmen, Jandarmanın iç güvenliğe ilişkin yaptığı operasyonlar ve operasyonlara verilen ve verilecek olan TSK desteği bir bütün olarak mütalaa edildiğinden, güvenlik konusunun hassasiyetinden dolayı hem TSK, hem de hükümet tarafından pratikte TSK’nın dışında düşünülememektedir. Hükümet dışında olanların da anlayışı aynı yöndedir. Bu da, çıkan yasanın yanlışlığının bir göstergesi olarak göze çarpmaktadır.
***
Burada en dikkati çeken konunun, olayın Jandarma tarafından yapılan bir operasyon olup olmadığı, ateşin önce hangi taraftan açıldığı, sözde “ateşkes”i kimin bozduğu, bu olay çözüm sürecini sekteye uğratmak için gerçekleştirilen bir provokasyonsa bunu kimin yaptığı yönünde yapılan açıklamalardır.
Başı sonu belli olmayan ve çözüm süreci adı verilen konunun, tamamen teröristlerin isteklerine yönelik verilen tavizler manzumesi olduğu bir gerçektir. Bunun ülkenin önce güvenliğini, bunu takiben bütünlüğünü, daha sonra da varlığını tehlikeye atan bir süreç olduğu tartışmasızdır. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluş felsefesini, bu kapsamda ulus devlet ve üniter devlet anlayışını ortadan kaldıracağı inkâr edilemez.
Bunun en yakın örneğini, iktidarın seçim beyannamesinde yer alan ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının ulusal ve uluslararası kimliği olan Türk’lük anlayışının ortadan kaldırılmasında, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi kapsamında oluşacak özerk yönetim statüsünde görmek mümkündür. Bugüne kadar Türk kelimesinden rahatsız olan yönetimin yaptığı uygulamalar ortadadır. Bunu Türk Milletinin nasıl kabullendiğini anlamak mümkün değildir.
***
Meydana gelen çatışmada, Jandarmanın nefsi müdafaa durumunda kaldığının ifadesi de son derece hatalıdır. Jandarmanın görevi, iç güvenliği sağlamaktır. Ateşi ister önce, isterse sonra açmış olsun o, görevini icra etmiştir.
Son iki yılda çatışmasızlık ortamı adı altında, askerin kışladan çıkarılmaması, eşkıyanın silahlı olarak ülke içinde kol gezmesi, eylem yapması kabul edilemez. Görüp de görmezlikten gelmek aslında suçtur. Kanunsuz emir ve direktif hemen yerine getirilmez. Bunun kanunsuz olduğu hatırlatılır. Yapılmasında ısrar ediliyorsa yazılı olarak istenir. Sorumluluk, emri veya direktifi veren makamda olur. Ancak verilen emir veya direktif, kanunen suç teşkil ediyorsa hiçbir şekilde yerine getirilmez. Getirilirse suça ortak olunmuş olur.
Devlet gücünün, elinde silahı bulunan teröristler karşısında, onunla anlaşmak için müzakere etmekle aciz durumda bırakılmasını kabullenmek ve hazmetmek mümkün değildir. Gerçek bir kere daha kendini göstermiştir. Türk milletinin konuya hassasiyet göstermesi ve demokratik sistem ve usuller çerçevesinde bunu düzeltmesi onun tarihi ve ulvi görevidir.

Yazarın Diğer Yazıları