Adam olan, işte bu sürece direnir Aydın Doğan Bey!
Pazartesi sabahı Trabzon’da iken bir okur, telefonla, “Türkiye’nin böyle sıkıntılı günlerinde bu kadar izin yapılır mı?” diye soruyordu. Aslında, Başbakan’ın “ne pahasına olursa olsun devam edecek” dediği “Kürt açılımı” ve “Ermeni açılımı” sürecinde ben de yazsaydım, toplumun öfkesini bu sütundan da yansıtmış olacaktım!
Ben bunu istemiyorum artık!
Biraz da toplum kendi öfkesini kendisi yansıtsın!
* * *
Ben düşünerek yazmak, bunun için de ruh sağlığımı korumak durumundayım. Zaman zaman olayların içinden çıkıp, sadece kendime değil, bütün dünyaya dışarıdan, hatta biraz yukarıdan bakmam gerekiyor. Ben bunu her sene yaparım.
Susturulduğumu zannedenler oldu. Bizim gibi insanların baskı ile, tehdit ile susturulması mümkün değildir. Yaratılışımda boyun eğmek yoktur. Fakat toplumun her kesiminde büyük bir suskunluk var! Çünkü yüzyıllardan beri uygulanan kapitalist sistem, İslâmi ve milli değerleri bile paraya çevirmiştir.
Paraya çevrilen bu değerlerle kısmen tatmin edilen insanlar, iğfal edildiklerinin farkında bile değildir. Bu sebeple hâlâ kendilerini iğfal edenlere, vatanı ve milletin bölünmesine ekonomik, siyasal ve hukuki zemin hazırlayanlara, sözde İslâmi, sözde milli gerekçelerle destek vermeye devam ediyorlar. Çünkü oradan maddi olarak besleniyorlar!
* * *
Ankara’da havaalanında uçaktan çıkarken körüğün içinde kendisini tanıtan Ardeşen’den Muhammet Hacısüleymanoğlu ile bir sohbetim oldu. “Neden yazmıyorsunuz?” diye sordu. İzinde olduğumu, babamın mezarını yaptırdığımı, bazı dini gelenekleri yerine getirdiğimi söyledim ama topluma bakarak içimden yazmak da gelmediğini, insanları uyarmaktan sıkıldığımı belirttim.
“Biz de siyasetten sıkıldık, Karadeniz’de bile çıkarları adına Kürt açılımını savunanlar var” dedi.
Tabii biz Türk halkının bu kadar kolay teslim olmayacağını biliriz.
Biliriz de artık en küçük bir gafletin bile bedeli çok ağır olacaktır.
Türk siyasetinde artık sağduyuyu temsil eden CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da Uğur Dündar’a “Bizim bir görevimiz var. Yani ortada kala kala bir Cumhuriyet Halk Partisi kaldı. Görevimizin üstesinden geleceğim. Yeter ki dirensin insanlar. Bu kadar kolay teslim olmasınlar. Bu kadar kolay meydanı bırakmayalım. Sonuna doğru geliyor bunlar. 1,5 yıllık ömürleri kaldı. 1,5 yıl sonra bunların işi tamam. Dişinizi sıkın, enseyi kanatmayın, postu deldirmeyin” demek zorunda kaldı.
Yani Türkiye, siyasette veya medyada sayıları azalan bir avuç insanın direnciyle değil, toplumsal bilinciyle ayakta duracaktır. Evet o toplumsal bilinci diri tutacak olan medya idi ama bilindiği gibi medyaya biat ettirdiler. Sabah’ı elinden aldıkları Turgay Ciner’e bile biat ettirdiler, Ferit Şahenk Başbakan’ın peşinde geziyor; Karamehmet’i susturdular, bir Nihat Genç’in sesini taşıyamadı! Şimdi Hürriyet’i de hukuk dışı yollarla, malvarlığının bedeline yaklaşan vergi cezalarıyla, düpedüz zorbalıkla ele geçirmeye çalışıyorlar. Aslında Aydın Doğan da bu muameleyi hak etti ama biz bu adaletsizliğe de karşı çıkmak zorundayız.
Üstelik, Türk toplumu bilincini tamamen kaybetsin diye sadece medya ve iş dünyası kuşatılmıyor, “yandaş işadamı” ve “yandaş medya” dan sonra “yandaş yargı” da gündemde! Diyecekseniz ki yargı bugüne kadar yandaş değil miydi? Evet, yazık ki yargı, tarih boyunca süreçten etkilenmiş, güçlüden yana olmuştur.
Her ne hal ise başta Aydın Doğan olmak üzere adam olan herkes bu sürece direnmek zorundadır.
Çünkü bu sürecin sonu şerefsizliktir. Adamlık böyle zamanlarda belli olur.