Adaletiniz yoksa hiçbir şeysiniz
Adaletiniz yoksa hiçbir şeysiniz... Makamlarınızla, arabalarınızla, arazilerinizle, paralarınızla ve alkışçılarınızla birlikte evrende ne kadar çok yer kaplarsanız kaplayın hiçbir şey...
Büyüyen taşınır ve taşınmazlarınız, sahip olduğunuz varlıklar, adaletinizi değil de kaybetme korkularınızı besliyorsa, kazandıklarınız kaybettiklerinizin yanında birer hiç olarak kalıyor aslında...
***
Ömer bin Abdülaziz bir Emevi halifesiydi ama kimse onu Emeviliğiyle anmaz... O, zamana muhteşem adaletiyle damga vurdu ve iki buçuk yıla sığdırdığı halifelik onu tarihe 'İkinci Ömer' veya 'Beşinci Reşat halife' olarak geçirdi...
Habeşistan'ın Hristiyan kralı Necaşi, hicretle kendisine sığınan ilk Müslümanlara yüz vermedi ve inanmadı... Zindana atılmak üzere olan Müslümanlar "Bizi buraya Hz. Muhammed gönderdi... Orada adil bir kral var" deyince kalbi yumuşadı ve müşriklerin tahrikine kapılmadı... Adil oluşu, ülkesini Müslümanlar için 'emin topraklar'a dönüştürdü...
Kişiden adalet duygusu çıkıp gittiğinde o kişi nasıl 'ruhsuz bir et yığını'na dönüşüyorsa, devletlerden de adaleti çekip aldığınızda geriye 'zamanın aşındırmasına müsait' mekanik bir yapı kalıyor; sonunu bekleyen, sonu için gün sayan...
***
Adaleti 'kutup yıldızı', diğer her şeyi onun etrafında dönen varlık olarak gören Konfüçyus, adalet duygusu olmadan cesarete sahip olan küçük insanları 'haydut' olarak tanımlar...
Dünyadaki bütün varlıkları ikiye ayıran tespit ne kadar net değil mi: Adalet ve diğerleri...
***
Adaleti emreden ve her hafta okunan ayet, dindarların çoğuna 'Cuma tekerlemesi' gibi geliyor... Önceleri 'dindar' kimliğin yanına ilişmiş pragmatizm vardı, şimdi ise pragmatik kimliğin yanına ilişmiş dindarlık var... Dünyayı 'esas', ahireti 'fon' yerine koyan bir dindarlık...
Doğruluk veya yanlışlık herhangi bir eylemin kendisinden değil, o eylemden sağlanan 'fayda'ya göre değişiyor... O eylemin 'suç, günah, ayıp' olarak değerlendirilmesi, eylemin kendisinden bağımsız hâle geliyor ve kimin yaptığıyla değerlendiriliyor...
Yapan, bizim kabiledense, bizim mahalledense, bizim alt kimliktense mesele yok!.. Tam tersine kutsanabilir, üzerine plastikten bir ideoloji bile inşa edilebilir!.. O içine tükürülesi "bir bildiği vardır" kalıbı, sahte arıtma havuzuna dönüştürülebilir!..
Adalet duygusu yitirilmeyegörsün, bu hastalığa kapılmış her mahalle 'her giydiği yakışan haspalar kolonisi'ne evrilir...
***
Yakında Ramazan başlıyor... Televizyonlarda, o ağlamaklı seslerle yine şükretmenin faziletlerini anlatacak servet içinde yüzen hocalar... Tabii ki Eyüp Peygamberin sabrını mutlaka ilâve ederek...
Mübarek ayın ruhaniyetinden fazlaca etkilenmiş dindarlarımız da bir türlü cevabını ezberleyemedikleri o soruları soracaklar: Sakız çiğnemek orucu bozar mı? Denize girebilir miyim? İğne yaptırabilir miyim? Hurmayla açmanın sevabı ne kadardır?
***
"Kendiniz ana babanız ve yakınlarınızın aleyhine bile olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kişiler olun..."
"Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan ve adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kin ve nefretiniz sizi asla onlara karşı adaletsizliğe sevketmesin..."
Dindarlık iddiasındaki kaç kişi, kaç yönetici, kaç partizan, kaç militan bu ilahi emirler karşısında kendisini muhatap kabul ediyor veya meşruiyetini Zeus'tan alan eski Atina yöneticileri gibi benzer beleş yöntemi pek seven kaç 'dindar' bu emirlerin kendisini bağladığını biliyor ve ona göre davranıyor?
***
Adaletiniz yoksa hiçbir şeysiniz... Makamlarınızla, arabalarınızla, arazilerinizle, fabrikalarınızla, paralarınızla ve alkışçılarınızla birlikte evrende ne kadar çok yer kaplarsanız kaplayın hiçbir şeysiniz, hiçbir şey...
Büyüyen taşınır ve taşınmazlarınız, sahip olduğunuz varlıklar, adaletinizi değil de kaybetme korkularınızı besliyorsa, kazandıklarınız kaybettiklerinizin yanında birer hiç olarak kalıyor aslında...