Adaletin başına torba geçirildi!
Abdullah Gül, torba yasayı onayladı. Yargıtay’da 32 olan daire sayısı 38’e, Danıştay’da 13 olan daire sayısı 15’e çıkarılacak. Yargıtay’ın üye sayısı 250’den 387’ye, Danıştay’ın da 95’ten 156’ya
çıkarılıyor.
Gül, bu hızlı onayın tepkiyle karşılanacağını bildiği için “Hukuk büromdaki danışmanlarımın bana verdikleri bilgi ve öneri çerçevesinde yayınlanmasında herhangi bir sakınca, problem olmadığını gördüm” dedi.
Bu duruma göre, Gül’ün hukuk bürosundaki danışmanlar, meseleyi kendisine anlatan Yargıtay ve Danıştay başkanlarından iyi
biliyor!
Gül, ayrıca “İnanılmaz bir gerçekle karşı karşıyayız, o da zaman aşımı. Bu sene 20-25 bin dosya zaman aşımına uğrayacaktır. Zaman aşımı, herkesin yaptığının yanına kâr kalması demektir. O bakımdan bu yasanın yayınlanması için onay verdim. Ayrıca bu da yetmez; istinaf mahkemelerinin de süratli bir şekilde çıkartılması lazım. Bunu da yakından takip edeceğim” diye
konuştu!
***
Bize göre ise bu torba yasa, Cumhuriyetin, hukuk devletinin, adaletin başına geçirilmiştir. Çünkü Gül’ün seçtiği yüksek hakimler veya iktidarın Adalet Bakanlığı’nın baskısıyla oluşan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun uygulamaları ortadadır. Yargıyı büyük ölçüde siyasallaştırmışlardır.
Her zaman ileri sürülüyor ki: “Daha önce yüksek yargıda siyasallaşma yok muydu? Seyfi Oktay, Mehmet Moğultay gibi bakanların kadrolaşmaları neydi? Bazı dairelerde mezhep kadrolaşması bile yok muydu?”
Evet vardı! Hatta bu kadrolaşma, kararlarda da kendini belli ediyordu! Bizzat ben buna tanığım! ( Uzun hikâye.. ) Yani o zaman da adaletin üzerinde benzer bir gölge vardı. Şimdi ise şu uzay filmlerindeki yaratıklar gibi dönüşüm geçirmiş insanları alıp kısa zamanda yükselterek belirli makamlara getiriyorlar. Bunların vereceği kararlardan hayır gelmez. Çünkü vicdanlarına göre değil, kendi siyasi inançlarına göre karar veriyorlar. Burada “inanç” deyince akla hemen din gelmesin! Bu tür robotlaşmış insanlar, kendi siyasi hedeflerini din zannediyor ve buna uygun davranmayan herkesi düşman kabul ediyor! Dinin sahibi imiş gibi davranıyor ve Allah’ın elçisi pozlarına giriyor! Dini açıdan bu yaptıkları küfürdür! Ama yetki sahibi oldukları zaman, canavarlaşıyorlar!
***
Ankara Barosu Yönetim Kurulu, “Tutuklamanın bir ceza olarak infaz edilmesi, yargılamayı içerikten yoksun bırakan ve anlamsız kılan, adil yargılanmayı ortadan kaldıran, toplumdaki bütün bireylerin hukuki güvenliğini tehdit eden bir uygulamadır” açıklamasında bulunmak ihtiyacı hissediyor!
Koca bir baro, toplumdaki bireylerin hukuki güvenliğinin tahdit altında olduğunu
söylüyor!
İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal da Selcan Taşçı’ya “Diyelim hakkınız ihlal edildi, nereye gideceksiniz? Yargıya! Sizin hakkınızı aramak üzere gideceğiniz yargı, hakkınızı ihlal eden gücün etkisi altına girmişse, orada adil bir sonuç alabilir misiniz? Bu gerçek anlamda ‘hak arama’ olur mu?
O zaman mahkemeye gitmeden önce iktidarda olan siyasi partinin ilçe başkanına, il başkanına filan gitmek herhalde daha mantıklı olacak. Böyle hukuk devleti olur mu? Bu bir bumerang gibi bugün rakiplerinizi yaralar yarın gelir sizi yaralar” diyor.
Peki sonuç ne mi olur? Kaos olur, ihkak-ı hak başlar. Devletin taraf olduğunu gören vatandaş, kendi hakkını kendi gücüyle aramaya başlar. O zaman yargı eliyle işlenen bu siyasi cinayet bumerang olur, sahibinin başına patlar! Bizden uyarması!