Açlık bekler mi?
Covid-19 dolayısıyla kaybettiğimiz vatandaş sayımız 1999 depreminde kaybettiğimizin iki misli… O da şimdilik… Tabii sayıları doğru kabul ettiğimizde…
Dünya, krizlerinden biriyle karşı karşıya… Kaynaklara baktığımızda, Covid-19 salgını, tarihin en büyük küresel salgınlarından biri olmaya doğru ilerliyor…
Kaynaklar, tarihteki en büyük salgın olarak, 1347-1351 yılları arasında yaşanan ve yaklaşık 200 milyon insanın öldüğü 'kara veba'yı gösteriyor…
541'de yaşanan 'birinci veba salgını'nda 40-45 milyon kişi ölmüş… O zamanki dünya, daha doğrusu Avrupa nüfusu hesaplandığında, ölüm oranlarının yüzde 50'lere yaklaştığı görülüyor…
Birinci Dünya Savaşı yıllarında yaşanan 'İspanyol gribi'nde yaklaşık 50 milyon kişi ölmüş…
16. Yüzyıl'da 'çiçek hastalığı' dolayısıyla kaybedilen insan sayısı 60 milyon civarında…
***
Covid-19 salgını, Milat'tan sonra yeryüzünde yaşanmış 'en büyük 5. salgın' olma yolunda ilerliyor… O da bizim yaşadığımız zaman kesitine denk geldi…
Dünya ekonomik dengeleri bundan etkileniyor, kırılgan ekonomiler daha fazla etkileniyor… İş yerleri kapanıyor, işsizlik artıyor, sosyal bunalımlar tetikleniyor, belirsizlik dolayısıyla orta ve uzun vadeli planlar yapılamıyor…
Çünkü öncelikler değişti, değişmek zorunda… Gelişmiş ülkeler, vatandaşlarına dayanma gücü sağlamak için çok daha rahat kaynak aktarabilirken, Türkiye gibi ülkelerde son derece sınırlı destekler söz konusu…
Sosyal dokusu sağlam toplumlarda, dayanışma duygusu problemleri erteleyebilir ama ortadan kaldıramaz… İnsanların açlık sınırına doğru ilerlediği, intiharların arttığı, sosyal adaletin tam sağlanamadığı bir toplumda cinnet hâline geçilmemesi için yönetimlerin tedbir alması gerekiyor…
***
Hem hükûmet hem de belediyeler, ne kadar süreceği bilinmeyen küresel salgın ve onun ekonomilere olumsuz etkisi dolayısıyla, önceliklerini değiştirmek 'insan'ı ve onun 'hayat hakkı'nı esas almak zorunda…
Özellikle 2019'da seçilen belediye yönetimleri, küresel salgını kucaklarında buldular… Şimdi bu belediyeler sınırlı kaynaklarını nerelere kullanmalı? Acil yaralara merhem olacak alanlara mı? Yoksa uçuk ve çılgın projelere mi?
Belediyelerin önceliği ne olmalı? İnsanın en acil hayati ihtiyaçları mı? Yoksa ileride de hayata geçirilebilecek projeler mi?
Tüm dünya gibi bizim ülkemiz ve şehirlerimiz de büyük maddi kriz yaşıyor… Gelişmiş ülkelerin bu krizi kendi adlarına tolere edebilecek güçleri var ama bizim maalesef öyle gözükmüyor… Daha ağır kriz kapıya dayanmış durumda…
Vatandaşın ekonomik sıkıntılarını gidermek belediyenin aslî görevi değil ama bu krize duyarsız kalabilmesi de mümkün değil… Kaldırımı üç yıl sonra da yapabilirsiniz ama aç insanın açlığını üç ay sonra gideremezsiniz…
Olağanüstü dönemden geçiyoruz… Asfaltın yenilenmesi geciktirilebilir ama intihar aşamasındaki insana geç kalamazsınız… Hayati olmayan bir projeye milyonlar akıtmaktansa, yatağa aç girmek zorunda kalanlara Hızır olmak, yetimi güldürmek, garibe nefes olmak çok daha önemli, çok daha kıymetli…
Siyasî tutkularla yapılan itirazlara ve eleştirilere çok aldırış etmemek lâzım… Mazlumun, masumun, garibin, düşmüşün, tutacak bir el bekleyenin hâli, siyaseten yapılan o eleştirileri de yerle bir eder…
Şehir, emanetse, o şehirde yaşayıp hayata tutunmak isteyenler de emanettir… Şimdi en önemli sosyal sorumluluk, o emanete sahip çıkmaktır… Önce insanın hayatını kurtarmak gerekir… O hayatı kolaylaştırmak ise arkadan gelir, önden değil…