"Açılımdan geri dönülemezmiş!.." O halde yandık...
“Demokrat” Taha Akyol buyurmuş; “İktidar ’açılım’dan geri dönemez..” Başbakan’ın yakın çalışma arkadaşları; bakan, milletvekili ve yüksek bürokratlarla konuşmuş, diyorlarmış ki; “Açılım doğruydu ama süreç doğru yönetilemedi.” Akyol’un da katıldığı bu tespitte iki husus var. “Açılım” ve “süreç.” Başka bir ifade ile “öz” ve “taktik.”
Biz meselenin “öz” üne bakalım. Malum ABD, 2010-2011’de Irak’tan tamamen çekilecek. Bu durumda BOP’un akıbeti ne olacak? Mesela; İran’ın ikinci İsrail dediği, Irak’ı bölen, bölgenin haini olarak görülen “Kukla Yönetim” nasıl yaşatılacak? Kime karşı mı? Irak, İran, Suriye ve bütün Arap devletlerine karşı. Bu listede Türkiye niçin yok? Önemli bir soru.
Evet, “Barzani Yönetimi” ni kim sırtlayacak? Böyle bir görevi hangi babayiğit üstlenebilir? Çevremize bakıyoruz, Erdoğan-Gül ikilisinden başkasını göremiyoruz. Öyle ya, işin içinde BOP’un “eşbaşkanlığı” var. Bunun için The Ekonomist, “Amerikan kalkanı bu bölgeden ayrılırken, Irak Kürtlerinin korunmaları amacıyla yüzlerini Türkiye’ye çevirmelerini, Türkiye’ye dayanmalarını istemektedir.” diye yazıyor.
(28.12.2009)
Bu belli. Zaten Barzani ile neredeyse “kuzu sarması” olduk. Erbil, şimdiden Bağdat’ın önüne geçti. Kuzeyin petrolü Akdeniz’e akmaya başladı. Erbil’de Konsolosluk açıyoruz. Demek ki, ülke bölünecek, o “Irak’ın siyasi ve toprak bütünlüğünden yana olma” politikamızdan vazgeçtik.
ABD çekilince, Irak ve İran dahil bölge güçleri Barzani’yi kuşatmaya başlarsa, “Eşbaşkanlar” ne yapacak? Önemli, ama ayrı bir konu.
Bu çerçevede bir başka önemli konu da, ABD-Barzani himayesindeki PKK sorunu. Özellikle 2003’den itibaren, Irak’tan Türkiye’ye sızarak katliam yapan, binlerce insanımızın kanına giren bölücü terör örgütü ne olacak? Bunun da “çözümü” hazır. Sakın örgütün hamisi bölgeden çekildi diye, bölgeye karadan-havadan girip, kökünü kazıyacağımızı sanmayın.
Çünkü ABD bunu asla istemez.
ABD’ye göre;
1) Türkiye karadan Irak’ın kuzeyine, hiçbir zaman girmemeli. Zira, Kukla Yönetimin istikrarı (!) bozulur, Barzani’nin itibarı kalmaz. Bir de, Türk Ordusu girer de çıkmazsa ne olur korkusu, (Kıbrıs örneğinde olduğu gibi) daima var.
2) Terör eylemlerini birlikte durduralım, ama PKK yaşamalı, kullanıma hazır tutulmalı. Aynen teröristbaşının “idam edilmeme” şartıyla tesliminde olduğu gibi.
Elimizle “Kukla Yönetimi” devletleştirip, Irak’ı bölme işini “başardıktan” sonra, ülkemizin güvenliği ve bütünlüğü, komşularımızla ilişkilerimiz ve bölgenin istikrarı açısından başımıza nelerin geleceğini düşünmek bile istemiyoruz.
PKK, daha doğrusu terör eylemlerinin durdurulmasına gelince; Cumhurbaşkanı Gül’ün “Tarihi fırsatı kaçırmayalım,” Başbakan Erdoğan’ın “Kürt Açılımı” dediği, yani işin “özü”.
ABD’nin çekilme takvimine paralel olarak acele edeceğiz. Anayasamızın, 66’ncı maddesindeki “Türk” üst kimliği yerine “Vatandaşlık” getirilerek, egemenliğin Türk Milletine ait olduğuna dair 6’ncı maddesi kaldırılıp; iki ortaklı ve iki dilli bir rejime geçişe göre değiştirilmesini de içeren, “Kısa-Orta-Uzun” vadeli açılım paketlerinin gereğini yapacağız.
Bu konuda Serdar Arseven; “Başbakan, Anayasa’nın değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddelerine ilişkin taleplerin önlerine konulması halinde ” kırılma noktasına “ geleceğimizi söylerken oldukça sıkıntılı görünüyordu. ’Tıkanana kadar yola devam edeceğiz’cümlesini de not ettim.” diye yazıyor.
(Vakit gazetesi 23.10.2009)
Bunları Başbakanın önüne kim koyuyor? Bilmiyorlar mı ki, TRT-6 denemesinde Anayasa kolayca aşılıverdi.
Peki “Açılım” paketlerinde başka neler var? Söyleyelim. ABD’nin bölünmüş Türkiye haritaları var ya, işte onu sağlayacak şartlar var. Irak’ta silahla yapılanın, Türkiye’de PKK terörü ve AB uyum paketleriyle gerçekleştirilmesi. Bunun liste için DTP’nin Kongre kararlarına ve PKK’nın deklarasyonlarına bakınız.
“Açılımdan dönülmemeli” fetvası, “PKK ne istiyorsa verelim,” veya “Bölücü teröre teslim olalım” demek değil mi? Ülkeyi bölmek için kan dökenlere teslimiyetin, “İç çatışma” demek olduğu bilinmiyor mu? Allah korusun, böyle bir durumda kan gövdeyi götürmez mi?
Çok şükür, Millet bu oyunu gördü...
G.Ü. Rektörlüğünün düzenlediği Prof. Dr. Mümtaz Turhan Sempozyumu, 2-3 Kasım 2009, saat 10.30.