Abuk sabuk bir kanun
Başbakan Tayyip Erdoğan geçen hafta bankacılara rest çekti. Başbakan bankaların kredileri geri çağırmalarını ve işçi çıkarmalarını sert bir dille eleştirdi.
Başbakan bu krizde genel olarak haksız olmasına rağmen bankalar konusunda yerden göğe kadar
haklıdır.
Türkiye’de daha Yahudi bankerlerden günümüze gelen bir banka terörü yaşanmaktadır.
Türkiye’de krizlerden hep bankalar sorumlu tutulmuştur.
Krizin daha “K” sı duyulunca bankalar fırsatçılık yapmıştır.
Bunu bir kez değil Cumhuriyet tarihimizde hep yapmışlardır.
Kredi ve kredi kartındaki keyfi uygulamaları yüz binlerce ailenin ocağını söndürmüştür. Bunu kimse unutamaz.
Bankaların o büyüteçle bile okunmayan sözleşmeleri az can
yakmamıştır.
Son birkaç yıldır bankalara kısmen de olsa çekidüzen verilmeye başlanmıştır, ama halen banka terörü sürmektedir.
Son günlerde piyasalarda bankalarla ilgili konuşulan sadece Başbakan’ın kavgası degil.
Bu kriz bütün dünyada en çok bankacılık sektörünü olumsuz
etkiliyor.
Dünyada batan banka sayısını artık kimse takip edemez oldu.
İrili ufaklı çok sayıda banka battı, bir o kadarına da devletler sınırsız finans desteği verdi.
Gelelim Türkiye’ye...
Bankaların yüklü sendikasyon ödemeleri var.
Bunları ödeyebildiler mi, ya da dönebildiler mi?
En önemlisi mevduat kaybına uğradılar mı? A, ya da B bankası ne durumda?
Mevduata güvenceyi bütün dünya sınırsız yaparken Türkiye ısrarla bunu sınırlı tutuyor. Bu da vatandaşın korkmasına neden oluyor.
Vatandaş bu konuda bilgisiz ve tamamen dedikodu mekanizmasıyla hareket etmeye çalışıyor.
Bütün bunların tek bir nedeni var.
O da bankaları koruyan bir yasa!
5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun “İtibarın Korunması” başlıklı 74’üncü maddesi. Bu yasaya göre; “5187 sayılı Basın Kanunu’nda belirtilen araçlarla ya da radyo, televizyon, video, internet, kablolu yayın veya elektronik bilgi iletişim araçları ve benzeri yayın araçlarından biri vasıtasıyla; bir bankanın itibarını kırabilecek veya şöhretine yada servetine zarar verebilecek bir hususa kasten sebep olunamaz ya da bu yolla asılsız haber yayılamaz.”
Dünyada böyle bir yasa sadece Türkiye’de var.
Bu yasayı çıkaranlar kime ve hangi akla hizmetle çıkarmışlar
bilinmez.
Ancak öyle bir durum ki, bir gazeteci “filan bankanın tuvaleti çok kirli” diye bile yazamaz.
Yazdığı anda hapsi boylar.
Acı olan gazetecilik meslek kuruluşları ortaya çıkıp da bu abuk sabuk yasayı eleştirmemiş ve çıkmaması için hiçbir çaba sarf etmemişlerdir.
Bir banka müthiş bir kâr açıkladıktan sonra kriz bahanesiyle yüzlerce çalışanını sokağa atmıştır.
Sendikasızlık ve yasaların bankaların lehine olması Türkiye’yi bu hale getirmiştir.
Her fırsatta Avrupa uyum yasalarından bahseden siyasiler konu bankalar olunca bir anda susuyorlar.
Başbakan bankalara fırça attı.
Bence bu gerçekten önemsenecek ve tarihi bir olay.
Bu olay bana yine yıllar önce Meclis’te yaşanan bir olayı hatırlattı.
Yıllarca Güneydoğu’dan Meclis’e giren bir vekil 15 yıl boyunca Meclis’te hiç söz almamış. Kırk yılın başında bir gün elini kaldırıp söz hakkı istediğini gören Meclis Başkanı heyecanla hemen söz vermiş.
Güneydoğulu vekil sakin bir şekilde, “Sayın başkan pencerelerin birinin kapanmasını istiyorum, ceryan yapıyor da” demiş.
Hıssadan hisse...